Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde … Allah’ın kulu çokmuş amma hakkı teslim eden yokmuş… Ayaklar baş imiş, başlar ayak imiş.. Bu ne menem iştir diyen yok imiş…
Bir zamanlar dört bir yanı güller ile çevrili, ahalisinin şükrederek huzurla yaşadığı, komşu ülkelerin dahi gıpta ile baktığı bir Huzur Ülkesi varmış. Bu ülke şûra tarafından aday gösterilen ve halkın da seçimiyle başa gelen bir İdareci tarafından yönetilirmiş. Ha, idareci demişken, her işi kendine göre idare eden ya da sağa sola eğip bükerek halledilemez hale getiren anlamında değil tabi ki. Gerçekten her olayı şûra heyetine danışır ve bu şekilde yönetirmiş. Ve bu yönetim şekliyle de halkı tarafından sevilen, değer verilen biri olmuş. Hep halkın yanında olur ve ülkesi için gece gündüz demeden çalışırmış. Ve bu gayreti gören halk da bunu alkışlarmış. Civar ülke yöneticileri dahi bu ona değer verir, saygı gösterirmiş.
Bu Huzur Ülkesinde vatanını seven, onu daha güçlü ve huzurlu hale getirmek isteyen başkaları da varmış. Vatanını seven bu kişilerin başında Yönetici’nin başdanışmanı geliyormuş. Danışman çok çalışkan, yardımsever, iyimser ve ilim ehli bir kişiymiş. Yöneticiye hep ülkenin ve halkın yararına olan fikirlerle geliyormuş. Başdanışman yardımcılarını ve çalışacağı kişileri özenle seçip onlara sonuna kadar itimat edermiş. Onun birlikte çalıştığı yardımcıları dışında başkaları da varmış. Başyaver bunlardan biriymiş. Ülkede ne olup bittiğini önce ondan haber alır ve yöneticiye buna göre tavsiyelerde bulunurmuş. Başyaver de önemli olayları ilk önce başdanışmana iletirmiş.
Huzur Ülkesinde, ülkenin dirlik ve düzenini bozmaya çalışan haramiler de az değilmiş. Bunlardan biri de Nazran adında bir tüccarmış. Kazancını doğru olmayan yollardan sağlarmış. Bunun için de çok sinsi, kurnaz davranırmış. Ama bunu kimse bilmezmiş. Herkes onu yardımsever bir kişi olarak bilirmiş. Nazran türlü hilelerle ve oyunlarla bir takım devlet yetkilileriyle anlaşmalar da yapıp onları kendine memur eylemiş. Kısa süre de altınlarına altın katmış ve servetini kat be kat artırıp çok daha zengin olmuş.
Tabi ki ülkenin güvenliğinden sorumlu kişiler de bu arada boş durmuyormuş. Huzur Ülkesinin dirliğini, birliğini, rahatını bozmaya çalışanlarla mücadele içindeymiş.
Derken bir gün, başyaver, başdanışmanın kapısını önemli bir haber için çalmış. Ve ona elindeki yazılı bir belgeyi iletmiş.
Başdanışman çok şaşırmış ve gözlerine inanamamış. Bir belgelere bakmış bir başyavere bakmış. Bir müddet gözünü odada şöyle bir gezdirmiş. Ayağa kalkmış geniş odayı bir ileri bir geri…Bir sağa bir sola…hızlı hızlı adımlamaya başlamış. Başyaver daha önce yeterince şaşırdığı için daha sakinmiş. Danışmanın da sakinleşmesini bekliyormuş.
Başdanışman sonunda tekrar masasına oturmuş ve sormuş:
– “Burada yazılanlar doğru mu gerçekten? Bu nasıl olur ki?” demiş.
– “Evet, efendim. Uzun süredir takip ediliyormuş,” diye cevap vermiş.
Başdanışman belgeye tekrar bakmış ve başyavere dönüp:
-Bundan şimdilik kimsenin haberi olmasın. Biraz düşünelim, demiş.
Demiş demesine ama olayın hiç bekleyecek hali yokmuş. Ve bir an önce harekete geçilmezse çok daha büyük felaketlere sebep olabilirmiş. İş işten geçmeden bir şeyler yapılmalıymış.
Başyaver:
– Efendim bu çok hassas bir konu. Kimse bilmemeli anlıyorum. Ancak ülkemizin güvenliğinden sorumlu olanlar harekete geçmek üzeredir, demiş. Selamını verip odadan çıkmış.
Başdanışman uzun süre odasında kalmış. Ve olayı tekrar hafızasında canlandırmaya çalışmış.
Elindeki belgeye göre, “Uzun araştırmalar ve takip sonunda bir çete tespit edilmiş. Görünüşte yardımlar yapan bu çete aslında başka bir maskeyle devletin hazinesinin içini boşaltıyormuş. Ve devlet malına göz diken bu çetenin içinde aynı zamanda yöneticinin de yakınları varmış.”
Başdanışman bu durumu yöneticiye nasıl ileteceğini düşünüyormuş. Sonunda kararını vermiş. “Her şey Huzur Ülkesi için” diye düşünmüş. Ve başyaverin kendisine verdiği belgeyi de almış ve Yönetici’nin huzuruna çıkmış. Yönetici, danışmanını çok endişeli bulmuş ve sormuş:
-Nedir seni bu kadar endişelendiren, haydi anlat bakalım.
Danışman ne diyeceğini bilemiyormuş. Nasıl demeliymiş ki “Efendim ülkenin güvenlik unsurları bir çete tespit etmiş. Bu çete herkesi haraca bağlamış. Devletin hazinesine göz dikmişler. Halkın vergisini kendi hesaplarına geçirmeye başlamış. Ve bu çetenin destekçileri içinde sizin oğlunuz, önemli tüccarlar ve hazineden sorumlu devlet yetkilileri de varmış” diye.
Ama yapacak bir şey yokmuş. Olayı olduğu gibi anlatmış ve belgeyi de Yönetici’ye teslim etmiş.
Yönetici ilk önce çok şaşırmış. Bir süre sessiz kalmış. Sonrasında: “Başdanışmanım bu konuda karar verecek olan biz değiliz ki” demiş. Bizim ülkemizin yargıçları var. “Doğru olan onların karar vermesidir. Evet, oğlum da işin içinde görünüyor. Bu benim için hiç kolay değil. Oğlum da içinde olsa bu yargının işi, ülke menfaati önde gelir, adil yargıçlarımızın ne karar vereceğini hep birlikte bekleyip görelim.” demiş. “Adalet herkes için işlediği zaman gerçek adalet olur” diye de ekleyivermiş.
Ve dediğini de yapmış. Atasından miras kalan bir hassasiyetle olayın en adil bir şekilde sonuçlanması için elinden geleni yapmış. Ve ülkesine zarar vermeye çalışan kendi oğlu bile olsa cezasız kalmaması gerektiğini herkese göstermiş. Huzur Ülkesi’nin güvenlik sorumluları, çetenin tüm elemanlarını yakalamış: Çete reisi Nazran, onun adamları, tüccarlar, devlet yetkilileri ve tabi ki Yönetci’nin oğlu. Huzur Ülkesi’nin adil yargıçlar bu olaya karışan herkesi yargılamış. Delillere göre kararını vermiş ve olaya karışanların cezasını açıklamış. Ve Yönetici’nin oğlu da cezasız kalmamış tabi ki.
Ve bu durum tellallar aracılığı ile ülkenin dört bir yanında ilan edilmiş. Ki bir daha hiç kimse böyle bir işe girişmesin diye.
Ve gerçekten de bu yaşananlar tüm halk için bir örnek olmuş.
“Ülkenin başındaki kişinin oğlu bile olsa işlediği suçun cezasını çeker bu ülkede…” sözü dilden dile dolanmış durmuş.
Huzur Ülkesi, daha da huzurlu bir diyar haline gelmiş. Kimseye toplumun dirliğini ve refahını bozmaya cesaret edememiş. Ülke güvenli, yönetenler adil olduğu için birçok ünlü tüccar yatırım için bu güzel, huzurlu ülkeyi seçmiş. Yapılan büyük ticaretlerden gelen vergilerle ülke kısa sürede en zengin ülkelerden olmuş. Bir müddet sonra başka memleketlerden göç almaya dahi başlamış. Adaletle hükmedilen bu ülke, daha fazla mazluma kol kanat germeye başlamış. Muhtaçların, zor durumda olanların, zulümlerden kaçanların sığınağı olmuş.
Aradan yıllar geçmiş. Bu adil yönetici arkasında unutulmaz güzel işler yapmış olarak vefat etmiş. Yerine seçilen yeni yönetici Huzur Ülkesi’nin bayrağını devralmış . Ülkesini aynı duygu ve düşünce ile yönetip daha refah ve huzurlu hale getirebilmek için…
Gökten üç elma düşmüş: Hak, adalet, özgürlük için…