Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna'daki savaşın birinci yılında Rusya'nın kayıpları.
Röportaj

Ertuğrul Özkök’ün, Fethullah Gülen ile Hürriyet için yaptığı röportaj

Gülan: Irkçılıktan fersah fersah uzaktayım

Fethullah Gülen Hocaefendi, uzun süredir ısrarla kendisiyle röportaj yapmak isteyen ve araya bir sürü aracı sokan Hürriyet’ten Ertuğrul Özkük ile söyleşi yapmayı kabul etti.

Ertuğrul Özkök: Önce Türk müyüm Yoksa Müslüman mı?

Müslümanlık benim için bir esas. Çünkü benim dünyevi uhrevi saadetimi kucaklıyor. Fakat genel düşüncelerim, algılarım içinde ben milletimiz olarak da bir Saidi şeyhimizin ifadesiyle söylersek, Türk milleti belki, gerçek değerlerini sağlam zemine Müslüman olduktan sonra oturtabildi.

Türkler, millet kıvamına ancak ondan sonra geldi. Bu açıdan da ben hep kendime Müslüman Türk nazarıyla baktım. Belki, bu mevzuda öyle bir tefrik yapmayı da hiç düşünmedim. Müslümanlık benim dünya ve uhrevi saadetimin tek teminatı, garantisi. Fakat Türklüğümü Müslümanlığımdan ayrı hiç düşünmedim yani hep beraber onu yanında düşündüm. Hiç zıt da görmedim.

Hatta diyorum ben şimdiye kadar yüce İslâm dinine değişik milletler millet olarak da hizmet etmişlerdir. Fakat benim milletim 9-10 asır bu işin karakolculuğunu yapmıştır. Temsilciliğini yapmıştır. Ve çok iyi temsil etmiştir. Bana göre hatta ihtilal olmadan evvel bir mecmuadaki bir mütalaamı bu millete Son Karakol başlığını koyarak ifade etmeye çalıştım.

Ertuğrul Özkök: Size Müslüman Türkçü denilebilir mi?

Bu karakolun çöküşü, bu kesimin çöküşü olmuştur. Bazıları hani bunu ırkçılık gibi böyle şovenizm gibi algılayabilirler. Fersah fersah uzağım o tür bir tarzı telakkilerden. Ama fakat kültürümüz ahlakımız, manevi köklerimiz, tarih köklerimiz dinle o kadar içli dışlı o kadar irtibatlı olmuş ki, tüm bir tecrit konusu, ilk zaman kabil değil gibi geliyor bana…

Ertuğrul Özkök: Dışarıdan size bakanlar hep siyasi bir örgütlenme peşinde olduğunuz hissine kapılıyor. Hiç siyasi çalışmanız oldu mu?

Hayır, hiç siyasi çalışmam olmadı, Hiç siyasetin içinde olmadım.

Ertuğrul Özkök: Oy verir misiniz?

Evet, bir kere ömrümde nasip oldu. Ya bazen sayılamadı, ya kaderin cilvesi Milletime de küskün değilim. Ya içeride oldum ya takipte oldum. Değişik kaderin cilvesi küskün değilim. Yapanlara da değilim. Demek benim onları dimağında meydana getirdiğim imajın yanlışlığından oldu bunlar. Nasip olmadı, yani bir kere nasip oldu, bir kere oyumu kullandım.

Ertuğrul Özkök: Seçimlerde bir partiye oy vermeye karşı mısınız?

Hayır tam aksine, cami kürsülerinde millete hep gidin oy verin dedim. Bu bir vatandaşlık hakkıdır. Tercihlerinizi mutlaka ortaya koyun, hastalarınızı sedyelere koyun götürün dedim. Nereye verirseniz verin, fakat mutlaka oy verin. Bu millet alışsın buna. Demokrasi alışsın. Eski bantlarımı dinlerseniz, yüz yerde dinlemeniz mümkündür.

Ertuğrul Özkök: Peki bundan sonrası için siyasi bir hedefiniz, beklentiniz var mı?

Katiyen ve katibeten. Bundan sonrası için bırakın siyasi bir şeyi, yaşamak için bile bir arzum yok. Farklı bir tipim var. Yani sizler gibi insanlarla tanıştım. Bunca arkadaşım oldu. Burada, şu salondaki kalabalık bile bana fazla geliyor. Ben artık diyorum ki, ya münzevi köşem ve yahut da öbür alem benim için daha iyi diyorum. Mesela 86’da son bir defa hacca gittim. Birinin imkânlarıyla. Orada gördüm ki işte bu Türkiye’de şu hizmet bu hizmet derken, millet alaka gösteriyor. O günü bu günü, belki 20 defa davet vaki oldu. Türkiye’den gitmiş oraya yerleşmiş dostlarımız tarafından. Ben bu şahsi hicabım, arımdan dolayı gidemiyorum. Yani Fethullah Hoca, bana fazla geliyor.

Ertuğrul Özkök: Yani nasıl?

Eski, camide bir vaiz, bir imam. Bu ölçüdeki bir Fethullah o camideki Fethullah hocayı çok aştığından dolayı, bu beni de aşıyor. Çok sıkılıyorum yani. Hele öyle siyaset. Bu içinde şöyle böyle bulunma, bunları çok yad etmiyorum. Ancak bu milletin içinde kaldığım sürece kendimi milletin öz hükümlerinden, parçalarından millet dantelasını meydana getiren iplerden biri olarak görüyorum. Milletin kaderiyle alakalı meselelerde, bir görüşüm varsa bundan sonra o düşüncemi her zaman başkalarına intikal ettirmeden geri durmam. Zararlı şeyleri milletimle beraber devletimle beraber göğüslemeyi düşünürüm. Tabii ki yaşadığım sürece bunu Allah’ın da herhangi bir ferdi olarak bana yüklediği mükellefiyetlerden sayarım. Yoksa kendimi Allah indinde sorumlu kabul ederim.

Ertuğrul Özkök: Etrafa yanlış bir imaj verdiğinizi söylediniz. Karşı tarafta yanlış anlamış olamaz mı? Sizin payınız nedir?

Bu anlayışın psikolojik olarak üzerimizdeki tesirini dağıtmış değiliz. Belki de gerçekten bizim endişe ettiğimiz kadar da böyle baskı yoktu. İnsan olarak biz böyle, sanki birileri bastırıyor biz de bu bastırmaya geliyoruz gibi bir şey vardı. Dolayısıyla hislerimiz ifade etmeye cesaret edemedik. Bizdeki cesaret eksikliğine de vermek mümkündür.

Ertuğrul Özkök: Çeşitli dönemlerde içerde yattınız. Ne kadar süre tutuklu kaldınız?

Girdim çıktım değişik zamanlarda. En çoğu 6.5 aya kadar. 12 Mart’ta o zaman her kesimden vardı. Beraber soldan olan arkadaşlarla da bir koğuşta kaldık.

Ertuğrul Özkök: Kimlerle efendim, kaldınız mesela?

Ben bazılarının adını unuttum. Günay vardı mesela buradan. İzmirli Günay. Bir avukattı burada. Güneri diye bir mühendis arkadaşımız vardı. Onunla konuştuk halef selef olduk. O koğuş başkanıydı, sonra ben oldum. Koğuş başkanlığı da yaptım. Savaş Al, Kadir Kaymaz, sonradan yakalanmış o işin içinde bir insan değil de, alet olmuş bir insan. Fakat doktor Alpaslan. O dönemde Semih Paşa’nın yeğeni vardı. Edip vardı. O bayağı bir militan biriydi. Ama çok centilmen çok takdir edebileceğim bir insandı.

Ertuğrul Özkök: Hiç işkence gördünüz mü?

İşkence yapmadılar. Belki tehdit filan oldu da. Ama ben de ciddi tavrımı ortaya koyunca vazgeçtiler. Onlara ‘Çok sevindirirsiniz beni. Bir ayağım kabirde, insan iftihar tablosuna kavuşmak için içtihatla bekliyorum. Buna siz vesile olursunuz. Siz kaybedersiniz. Ben kazanırım’ dedim. Belki de, ‘Hani zavallı bir hoca’ dediler. Belki de arzu ettikleri şeyleri, ne bekliyordularsa onu, doğru düpedüz ifade ettiğimiz için bir şey görmedik. Yok yapmadılar.

Ertuğrul Özkök: Çok kızdığınız insanlar oldu mu bu dönemde?

Çok sert, Çok haşin davranan insanlar oldu. Mesela birisi, zannediyorum biraz seviyeli de, bir kere başımda durdu. Öyle çok hakaretimiz şeyler konuşunca benim de biraz tepem bağışlayın attı diyebilirim. ‘Git Allah’ını seversen’ dedim. ‘Ben sizin bininiz kadar bu milletin birliğine bütünlüğüne hizmet etmişim. Atarım kendimi şuradan’ dedim. O da bana ‘Çok doğru’ dedi.

Ertuğrul Özkök: Benim çok merak ettiğim konular var. Şimdi batıda Hıristiyan demokrat diye partiler var. Bunlar siyasi yelpazenin meşru partileri ve o toplumlarda Hıristiyan demokrat partilerin, siyasi varlıklarının bulunması bizim gibi çatışmalara yol açmıyor. Bizde, adında dini bir sıfat olan partilerle ilgili bir tartışmanın, bu çatışmanın sebebi nedir? Acaba bu partilerin konumunda bir yanlışlık mı var? Yoksa Müslümanlık dininin siyasi örgütlenme biçimi Batıdakilerden farklı mı?

Bir ölçüde, belki ikisi de söz konusu ama zannediyorum önceki husus daha ağırlıklı. Herhalde biz Müslümanlar olarak, Müslümanlığı her yanıyla bilemiyoruz. Biraz Müslümanlığı kavga hevesiyle yapıyoruz. Diyaloga kapalıyız. Henüz bu yeni dönem itibariyle rüştümüzü bazı kesimler itibariyle ispat etmiş, ortaya koymuş, bir toplum sayılmayız gibi geliyor bana. Yoksa hır gür çıkaracak bir şey yok. Biraz evvel de söz konusu edildi. Müslümanlığın temeli, Muhammed’e insanlara karşı sevgiye alakaya, mürüvvete kilitliyse değişik dönemlerde bu halk böyle olmuşsa zannediyorum, biz yanlış anlıyoruz, biraz bir yönüyle. Diğer taraftan da sizin sorunuz içinde yok da başkaları, bizim bazı dostlarımız, bu arada batılı dostlarımız Müslümanlığı bizim içimizde de böyle gösteriyorlar. Öcü gibi gösteriyorlar. Yani Müslümanlığı ister kendini koruma, ister müdafaa harpleri, ister dünya dengesinde yapılan bazı şeylerle, onun yerine böyle işgalci, müstemlekeci, böyle vuran kıran, kesen, eden devlet yapısını da ona göre. Bu arada onlardaki bu düşünceyi destekleyen çevremizdeki bazı hadiseler de olmadı değil. Bir taraftan vehabî hareketi Müslümanlık adına tarihi bir tecrit hareketi gibi algılandı.

Diğer taraftan İran’daki son hareket böyle Müslümanlık adına yapılmış en büyük inkılap gibi gösterildi. Ve buralarda yapılan şeyler Müslümanlığa mal edildi. Oysaki o şahısların kendi içtihatları, kendi anlayışları, Müslümanlık adına kendi yorumlarıydı. Bazıları biliyordu, bunlar Müslümanlık adına fena imajlar getirdi. Yani İran fundamantalizmi, Vehabi fundemantalizmi Müslümanlık adına fena imajlar getirdi. Bunlar Türkiye’deki bilgisiz görgüsüz Müslümanlığı kendi özüyle bilmeyen bir kısım kimselerde hayranlık da uyandırdı.

İran’daki hareketin uzantıları oldu Türkiye’de. Sanki ona ihtiyacımız varmış gibi bu ülkede, bütün bunlar ister batıda, ister bizim içimizde bir kısım aydınlarda gerçek Müslümanlık bu diye bir ürküntü getirdi. Bu açıdan RP’deki her gelişme onların içinde de böyle düşünen olabilir, bilemiyorum. Her gelişme, sanki böyle bizi İran’daki oluşumlara doğru çekiyor gibi, böyle Suudi Arabistan’daki oluşumlara doğru çekiyor gibi bir his uyandırdı. Histen da öte vehim uyandı.

Ertuğrul Özkök: Merak ettiğim başka konulara da girmek istiyorum. Siz kamuoyunda adı çok duyulan ama tanınmayan bir insansınız. Günlük hayatınız nasıl geçiyor?

Bir Müslüman’ım ben, böyle algılanması lazım. Biraz da çizgim o istikamette olduğu için yani benim babam imamdı. Bir yönüyle hatta benim Arapça ve Kuran hocamdı. Bu açıdan da belki herkesi kendi çizgilerimde kabul etsem bağrıma bassam, kendimden 10 kalem ilerde görsem de, yani bu mevzuda biraz hassasiyete sevk eden bir atmosfer içinde neşet ettim. Babam bana ileri seviyede Müslümanların hayat tarzını böyle ruhuma nakşederek, yüksek ufuklar göstermeye çalıştı. Yani takva söz konusuysa bana azami takvayı telkin etti. Züht söz konusuysa yani. Kalben böyle malayaniyata ait şeylerden uzak olma hep yüksek seviyedeki şeylerle meşgul olma, âli himmet olma gibi şeyler, bana bunları göstermeye çalıştı. Ben tam alamadım, istihdam o kadardı. Bu yönüyle belki bazı şeyler anlatılırken, çoğundan çok gerekir de. Yani hayatımda farzlarımı vaciplerimi, sünnetlerimi belki fazlasıyla, eksik yapmışımdır diye mesela hayatımın belli dönemlerinde kıldığım namazları eksik kılmışımdır diye, vaktim olduğu için, sizler için diyemem ben bunları. Bütün önü 5-10 senelik namaz bir kere daha kılayım deyip kıldığım, geceleri öyle ihyaya çalıştığım, mümkün mertebe Kuran’daki bazı şeyler üzerinde durarak, bakarak anlamaya çalıştım, onun içindeki bütün eğilimleri.

Ertuğrul Özkök: Çalışırken yalnız mı olursunuz. Birlikte çalıştığınız kişiler var mı?

Çalıştığımda yanımda bazen bir iki arkadaş olur. Bunlar işte, uzmanlaşma adına bazı şeyler yaparlar, onları müzakerelerine, mütealalarına iştirak ederim. Fikir ve düşünce teatisinde bulunarak, günümü değerlendiririm, elimde iki üç etap bulundururum. Değişik vakitlerde değişik kitaplar okuma çalışırım.

Ertuğrul Özkök: Din kitapları dışında kitap okur musunuz?

Okumaya çalışırım yani, vaktin ele verdiği ölçüde. Eskiden de okumaya çalıştım. Günümde hemen her gün ister din kitabı ister dinin dışında derken yani yararlı olabilecek şeyler. İki yüz sayfadan aşağı düşmez yani. Büyük çoğunluğunu dini şeyler teşkil eder. Bu arada bulunduğum yer işte burası benim şahsen esas bir evim olmadığı için bazen lojmanlarda, bazen bir dostun evinde. Burası da ara sıra kaldığım bir evdir. Bu arkadaşımız evi yaparken biraz da fakiri düşünerek yapmıştı. Böle yanıma gelenler olur. Bu arkadaşlar gibi daha çok da Fethi Gemuhoğlu gibi, biraz bizim Aydın Bolak. Onların seviyesindeki olan bir simadır. Öyle sohbet yönü olan bir simadır.

Ertuğrul Özkök: Ankara’dan gelenler oluyor mu?

Ankara’dan da nadiren gelenler olur. Bazıları işte Türkiye genelinde yararlı gördüğümüz kişilerle alakalı düşüncelerimi şey yaparım. Bazen de arkadaşlar yanında bulunanlar, böyle sizin yaptığınız gibi konuştuğumuz şeylerde fayda mülahaza ediyorsa, onları deşifre ederler. Onların tashihleriyle meşgul olurum. Bazen bazı arkadaşların isteğine göre, bazı mecmualarda yazı yazmak falan. Benim yazarlık haddim değil, bana göre önemli bir misyon. Milletin yararına yazılıyorsa cihattır o. Yani cihat sevabı kazandırır. Onu çok beceremedim. Ama yazmaya çalıştım. Ve şunu söyleyeyim. Bu türlü şeylerle 24 saati bazen, derim ‘Yarabbi sen niye bir günü 48 saat yaratmadın. Yetmiyor bu 24 saat bana!..’

Ertuğrul Özkök: Müzik dinler misiniz?

Evet, ben bir ölçüde böyle çocukluk dönemimde 16 yaşına kadar sayıyorum çocukluk dönemimi, Erzurum’da kaldığım sıralarda bir kısım tasavvufçu kimselerle temasım vardı. Esas malumalleri olduğu gibi. Tasavvuf musikisi bizim hususla klasik musiki tekkede doğmuştur, zaviyede doğmuştur. O yönüyle de ilahiler gibi, gazeller gibi şeyler beni klasik musikiye çekti. Mesela Itrî’yi sevdim dinledim. Mesela Dede Efendi’yi sevdim dinledim. Hatta böyle bir büyük veliye saygı duyar gibi Hacı Arif Bey’i sevdim, saygı duydum. Günümüze doğru gelirken Ahmet Özhan’ı da böyle severek dinledim.

Ertuğrul Özkök: Karşı karşıya gelip konuştuğunuz müzisyenler var mıdır?

Evet, bazıları vardır, bazıları. Mesela Cem Karaca’yla da sarmaş dolaş olduk. Burhan Çaçan’la sarmaş dolaş olduk. Bekir Sıtkı Bey’le maarifimiz vardı. Tabii bunun gibi böyle, o seviyede olmasa bile kendi musikimizi çok severim. Diğerlerine karşı tavrım, bir yönüyle belki anlamadığımdan dolayıdır. Derler ki her insan anlamadığının düşmanı olabilir. Biraz da bana çok fazla, çok açık, çok dekolte geliyor. Hatta bunların hissi, fikri boşlukları vardır. Böyle hoplayarak, zıplayarak, tepinerek boşluğu doldurmaya çalışıyorlar gibi yanlış yorumlarım veya doğru yorumlarımda var belki. Ama bizimki, bunlara göre daha ciddi daha vakur, daha okkalı gibi gelmiştir öteden beri. Mesela Hüseyin Efendi’yi, o içli şeyleriyle çok severim. Daha çok da ben tasavvuf musikisini dinledim. Onu sevdim.

Ertuğrul Özkök: Yapı Kredi Bankası, bir dizi plak çıkardı gördünüz mü, geldi mi size?

Türk Halk musikisini de severim, kendi musikimizdir. Mesela Reşit Muhtar’la çok yakın maarifimiz vardır. Eski bestekârlarla maarifimiz vardır. Tenezzül edip onlar, hatta bir sözmüş gibi benden bazı şeyler bestelediler. Tabii orada tenezzül ettiler de esas onları da severim ben çok. Yakın dostlarım var. Hepsini sıralamam mümkün değil. Aslında sanatın değişik dallarına karşı sevgim vardır, alakam vardır. Çok fazla anlamasam bile tabii, kendi hususi, bizim kendi klasik sanatlarımıza karşı daha derin alaka duyarım teşride yakın olması itibariyle. Yani günümüzde de modern birini şey yapacaksam, çok öne çıkacaksam, Picasso’ya alaka duyarım İslâm’ın tecrit anlayışına karşı. Ciddi bir vahridatla mahmulü eski ifadesiyle meşhur olduğu söylenemez.

Ertuğrul Özkök: Bir de Batı Müziği, Batı klasikleriyle ilgili bir ilginiz oldu mu?

Alaka duymuş, bazılarına hayranlık duymuşumdur. Başkası da sordu mesela, ‘Mozart’ı tahlil edebilir misiniz?’ dediler. Tahlil denemez, belki yaptığı bazı şeyler esasında. Sonra onun yarım bıraktığı Beethoven’in tamamlamasını belki düşünebiliriz. O yönüyle Batı Klasik musikisinin konçertoları, senfonileri, daha dolgun, daha ciddi, daha vakur, daha zengin olur. Fakat öyle bir yorumlama meselesi söz konusu olamaz. Ama her dâhiye hayranlık duyduğum gibi Allah onları da bir sesle yaratmış, hayranlık duyarım. Onlar benim misalim.

Ertuğrul Özkök: Güzel bir konuşma oldu benim açımdan. Sizin söylemek istediğiniz, duyulmasını istediğiniz bir şey var mı?

Estağfirullah o sizin takdiriniz. Siz duygularınızı düşüncelerinizi daha geniş bir daireye yayabiliyor, neşredebiliyorsunuz. Aynı hisleri paylaşıyoruz. Yazılarınızdan eskilerin ifadesiyle yazıların ‘ruhunu sıkınca’ buna ‘tekaddür ediyor’ derlerdi. Damlıyor yani, damla damla dökülmüyor. Toplumun değişik kesimleri arasında mutabakatın sağlanması için gerekli olan şeyler yapılmalı, olmayacak şeylerde tansiyon yükselince, askeriyede yükselebilir, devletin üst kademelerinde yükselebilir. Aşağı çekilmesi, Türk milletinin bir zamana ihtiyacı vardır. Onun için bu zamanı Türk Milleti’ne kazandırmak bağışlamak çok önemlidir. Yani milletin varlık ve bekasıyla, size de, belki bize de önemli vazife düşüyor. Camideki hoca efendiden, bir gazetenin başındaki sizin gibi ufku engin kişiden, televizyonların, belirli yapımların başını tutan arkadaşlarımıza kadar, toplumun değişik kesimleriyle olduğu gibi kendi konumlarıyla kabul etme mevzuunda işte böyle telkinlerimiz olmalı, şartlandırırsak herkes herkesi öyle bir kabul etse, bu toplum böyle kendi içinde kaynaya kaynaya kıvamına geliyorsa, öyle olacağına inanıyorum ben, atılmış adımlar da vardır.Fakat birileri istemiyor bunu. Zannediyorum vuruşturmak istiyorlar. Bu da bizim aleyhimize olacak, işin doğrusu benim aklıma başka bir şey gelmiyor daha…

Çok teşekkür ederim hocam, sağlık diliyorum size…

Kaynak: Hürriyet

Ukrayna Haber

Ukrayna'nın, ilk Türkçe haber sitesi.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

BU HABERLER YAZILIRKEN NE MİLYARDER SERMAYE SAHİPLERİNDEN, NE DE ÇIKAR ÇEVRELERİNDEN DESTEK ALMIYORUZ… LÜTFEN REKLAM ENGELLEYİCİYİ DEVRE DIŞI BIRAKARAK SİTEMİZDEKİ GERÇEK HABERCİLİĞE DESTEK OLUNUZ... BU REKLAMLARA TIKLAYARAK GAZETECİLERİN BAĞIMSIZ OLMASINA YARDIMCI OLUNUZ... BAŞKA GELİRİMİZ YOK. DESTEĞİNİZ İÇİN, TEŞEKKÜR EDERİZ. PAYPAL: [email protected]