Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna'daki savaşın birinci yılında Rusya'nın kayıpları.
Blog

Eğer bir tanrı varsa, kudreti fizik kanunlarıyla sınırlı olabilir mi?

Bilim kanıt gerektirir, din ise inanç gerektirir.

İlk olarak Einstein tarafından sorulan bu soruyu bir seminerde duyduğumda ve zarafeti ve derinliği karşısında şaşkına dönmüştüm, o zamanlar Tanrı’ya inandığım zamanlardı (şimdi bir ateistim): “Tüm evreni ve içindeki her şeyi yaratan bir Tanrı varsa, bu Tanrı kendi koyduğu fizik yasalarına mı uyuyor? Veya Tanrı, ışık hızından daha hızlı seyahat etmek ve böylece aynı anda iki farklı yerde olabilmek gibi kendi yasalarını ihlal edebilir mi? “Bu sorunun cevabi, Tanrı’nın var olup olmadığını kanıtlamamıza yardımcı olabilir mi? yoksa bu, bilimsel deneycilik ve dini inancın kesiştiği, gerçek bir cevabin olmadığı NOKTA mı?
David Frost, 67, Los Angeles.

Bu soruyu bana ulaştığında covid’den dolayı herkes gibi eve kapanmıştım ve o anda ciddi şekilde meraklandım. Zamanlamaya şaşmamalı, pandemi gibi trajik olaylar çoğu zaman Tanrı’nın varlığını sorgulamamıza neden oluyor: Merhametli bir Tanrı varsa, neden böyle bir felaket oluyor? Tanrı’nın, kimyayı ve biyolojiyi ve dolayısıyla tıp biliminin sınırlarını da yöneten fizik kanunlarına “bağlı” olabileceği fikrinin araştırılması gerçekten ilginçti.

Eğer tanrının kudreti fizik kanunları ile sınırlı olsaydı, muhtemelen yüce bir varlığın olması gerektiği kadar güçlü olamazdı. Ama diyelim ki Tanrı var ve fizik sınırlarını asabiliyor, o zaman neden Evrende fizik kanunlarının çiğnendiğine dair herhangi bir kanıt görmedik?

Bu sorunun üstesinden gelmek için, biraz parçalara ayıralım. Birincisi, Tanrı ışıktan daha hızlı seyahat edebilir mi? Soruyu sadece göründüğü gibi ele alalım. Işık, yaklaşık olarak 3 x 10 ile saniyede 5 kilometre güce veya saniyede 186.000 mil (299.500 km / s) güce ulaşır. Okulda hiçbir şeyin ışık hızından daha hızlı hareket edemeyeceğini öğreniyoruz. Star Trek’teki USS Enterprise dilithium kristalleri maksimuma ayarlandığında bile.

Birkaç yıl önce, bir grup fizikçi, takyon adı verilen parçacıkların ışık hızının üzerinde hareket ettiğini öne sürdü. Bu doğru olabilir mi? Neyse ki, gerçek parçacıklar olarak var olmaları pek muhtemel değil. Eğer var olsalardı, hayali bir kütleye sahip olacaklardı ve uzay-zaman dokusunu bozabileceklerdi,. Bu da nedensellik ihlallerine (ve muhtemelen Tanrı için bir baş ağrısına) yol açacaktı.

Şimdiye kadar, ışık hızından daha hızlı hareket edebilen hiçbir nesne gözlemlenmemiş gibi görünüyor. Bu kendi başına Tanrı hakkında hiçbir şey söylemez. Yalnızca ışığın gerçekten çok hızlı hareket ettiği bilgisini pekiştirir.

Tanrı varsa, fizik gibi bilimlerin yasalarına bağlı olup olmayacakları sorulabilir.

Zamanın başından beri ışığın ne kadar yol kat ettiğini düşündüğünüzde işler daha ilginç bir hale geliyor. Geleneksel bir büyük patlama kozmolojisini ve 300.000 km / s’lik bir ışık hızını varsayarsak, evrenin 13.8 milyar yıllık varoluşunda ışığın kabaca 1.3 x 10 x 23 (1.3 carpi 10 üzeri 23) km yol kat ettiğini hesaplayabiliriz. Daha doğrusu, gözlemlenebilir evrenin varoluşunda kat edilen yol.

Evren, Mpc de yaklaşık 70 km / s’lik bir hızla genişliyor (1 Mpc = 1 Megaparsec veya kabaca 30 milyar kilometre), bu nedenle mevcut tahminler, evrenin kenarına olan mesafenin 46 milyar ışık yılı olduğunu gösteriyor. Zaman geçtikçe uzayın hacmi artar ve ışığın bize ulaşması için daha uzun yol kat etmesi gerekir.

Kuran’dan Zâriyât Suresi – 47-49 . Ayet Tefsiri (Editör tarafından eklenmiştir)
﴾47﴿

Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz genişletmekteyiz.


﴾48﴿

Yeri de biz döşedik; güzel de yaptık!


﴾49﴿

Her şeyden çift çift yarattık, inceden inceye düşünesiniz diye.

Dışarıda görebildiğimizden çok daha fazla evren var, ancak gördüğümüz en uzak nesne Hubble Uzay Teleskopu tarafından gözlemlenen bir galaksi olan GN-z11. Bu yaklaşık 1,2 x 10 x 23 km veya 13,4 milyar ışık yılı uzaklıkta, yani galaksiden gelen ışığın bize ulaşması 13,4 milyar yıl aldı. Ancak bu ışık “ilk yandığında”, bahse konu galaksi galaksimiz Samanyolu’ndan sadece üç milyar ışık yılı uzaktaydı.

Patlamanın ilk anlarında oluşan ışığın bize ulaşması için yeterli zaman geçmediğinden dolayı, Büyük Patlamadan bu yana büyüyen Evrenin bütününü gözlemleyemiyoruz veya göremiyoruz. Bazıları bu nedenle fizik yasalarının diğer kozmik bölgelerde asılabileceğinden emin olamayacağımızı iddia ediyor, tabii bunlar sadece yerel, tesadüfî yasalar. Ve bu bizi Evrenden bile daha büyük bir şeye yöneltiyor.

Çoklu evren

Birçok kozmolog, Evrenin, birçok farklı evrenin bir arada var olduğu ancak etkileşime girmediği daha geniş bir kozmosun, birçoklu evrenin parçası olabileceğine inanıyor. Çoklu evren fikri, enflasyon teorisi tarafından destekleniyor – evrenin 10 üzeri -32 saniye öncesinde muazzam bir şekilde genişlediği fikri. Enflasyon önemli bir teori, çünkü Evrenin neden etrafımızda gördüğümüz şekil ve yapıya sahip olduğunu açıklayabilecek durumda.

Ama enflasyonun bir kez gerçekleşebilmesi mümkün ise, neden birden çok kez olmasın? Deneylerden biliyoruz ki, kuantum dalgalanmaları, parçacık çiftlerinin aniden ortaya çıkmasına neden olabilir, ancak birkaç dakika sonra hemen yok olurlar. Ve eğer bu tür dalgalanmalar parçacık üretebiliyorsa, neden tüm atomlar veya evrenler üretemesin? İddia edildiği üzere kaotik enflasyon döneminde, her şeyin aynı hızda gerçekleşmedi bu da genişlemedeki kuantum dalgalanmalarının, kendi başlarına evrenler haline gelmek için patlayacak olan kabarcıkları üretebildiği manasına geliyor.

Fakat Tanrı çoklu evren fikrine nasıl uyuyor? Kozmologlar için bir baş ağrısı, evrenimizin yaşamın var olması için ince ayarlanmış gibi görünmesidir. Büyük Patlama’da yaratılan temel parçacıklar, hidrojen ve döteryum oluşumunu sağlayacak doğru özelliklere sahipti bu maddeler ilk yıldızların oluşumunu mümkün kildi.

Bu yıldızlardaki nükleer reaksiyonları yöneten fiziksel yasalar daha sonra yaşamı oluşturan maddeleri yani karbon, nitrojen ve oksijeni üretti. Nasıl oluyor da evrendeki tüm fiziksel yasalar ve parametreler yıldızların, gezegenlerin ve nihayetinde yaşamın gelişmesine izin veren değerlere sahip oluyor?

Bazıları bunun sadece bir tesadüf olduğunu iddia ediyor. Diğerleri, “yasamı destekleyen fiziksel yasaların görülmesinde şaşılacak bir şey yok, sonuçta bizleri bu yasalar var etti, başka ne görecektik ki?” Ancak bazı deistler, bunun elverişli koşullar yaratan bir Tanrı’nın varlığına delil olduğunu iddia ediyor.

Ancak Tanrı fikri geçerli bir bilimsel açıklama olarak kabul edilmiyor. Oysa çoklu evren teorisi gizemi çözüyor, çünkü farklı evrenlerin farklı fiziksel yasalarla var olmasının mümkün olduğunu soyluyor. Dolayısıyla, kendimizi yaşamı destekleyebilen birkaç evrenden birinde görmemiz şaşırtıcı değil. Elbette, bu çoklu evreni bir Tanrı’nın yaratmış olabileceği fikrini ise çürütemezsiniz.

Bunların hepsi çok varsayımsal yaklaşımlar ve çoklu evren teorilerinin en büyük itirazlardan biri, Evrenimiz ile diğer evrenler arasında hiçbir etkileşimin gözlemlenmemiş olması, yani çoklu evren teorisinin doğrudan test edilememesi.

Kuantum tuhaflığı

Şimdi, Tanrı’nın aynı anda birden fazla yerde olup olamayacağını düşünelim. Uzay bilimlerinde kullandığımız bilgi ve teknoloji genel olarak kuantum mekaniği olarak bilinen küçük atom ve parçacık dünyasının mantık dışı teorisine dayanmaktadır.

Teori, kuantum dolaşıklığı denen bir kavramı mümkün kılar: tuhaf şekilde bağlantılı parçacıklar. İki parçacık birbirine dolaşık ise, birbirlerinden çok uzakta olsalar ve ikisi birbirini etkilemese bile, birisini manipüle ettiğinizde diğeri otomatik olarak manipüle edersiniz. Dolaşıklığın burada verdiğimden daha iyi tanımları var ama konuyu dağıtmamak için basit olması şimdilik yeterli.

A ve B olmak üzere iki alt parçacığa bölünen bir ana parçacık hayal edin. Korunum ilkesine göre alt parçacıkların toplam özellikleri, orijinal parçacığın özelliklerine eşit olmalı. Örneğin, tüm parçacıkların “spin” yani “dönü” adı verilen bir kuantum özelliği vardır, kabaca, parçacıklar küçük pusula iğneleri gibi hareket ederler. Ana parçacığın sıfır “dönüşü” varsa, iki alt parçacıktan biri pozitif, diğeri ise negatif dönüşe sahip olmalıdır, yani A ve B’nin her birinin pozitif veya negatif dönüşe sahip olma şansı yüzde 50’dir. (Kuantum mekaniğine göre, parçacıklar, siz onları gerçekten ölçene kadar tanım gereği farklı durumların bir karışımı halinde bulunurlar.) A ve B’nin özellikleri, ayrı gezegenlerde, ayrı laboratuvarlarda bulunsalar bile, birbirlerinden bağımsız değildir – birbirine dolaşıktır. Eğer A’nın dönüşünü ölçerseniz ve bunu pozitif bulursanız, o zaman bir arkadaşınızın sizinle eş zamanlı olarak B’nin dönüşünü negatif bulması gerekir.

İste bu nokta islerin bulanıklaştığı yer. A alt parçacığı gibi, B’nin pozitif olma şansı yüzde 50 idi, bu yüzden A’nın dönüş durumu pozitif olarak ölçüldüğünde dönüş durumu “negatif” oldu. Başka bir deyişle, spin durumu hakkında bilgi anında iki alt parçacık arasında aktarıldı. Kuantum bilgisinin bu şekilde aktarımı görünüşe göre ışık hızından daha hızlı gerçekleşiyor. Einstein’ın kuantum dolaşıklığını “uzaktan ürkütücü etki” olarak tanımladığı düşünüldüğünde, bence hepimizin bunu oldukça tuhaf bir etki olarak bulması normal bir tepki.

Sonuçta ışık hızından daha hızlı bir şey var: kuantum bilgisi. Bu, Tanrının varlığını kanıtlamaz veya çürütmez, ancak Tanrı’yı fiziksel terimlerle düşünmemize yardımcı olabilir. Bir düşünün, dolaşık parçacıkların yağmuru, kuantum bilgisinin aktarımı ve aynı anda birçok yerde bulunabilme, mümkün mü? Aynı anda birçok evren bile mi?

Bilim kanıt gerektirir, din ise inanç gerektirir.

Ben hep tanrıyı her şeyi hareket halinde tutmak için, gezegen büyüklüğündeki toplar ve galaksi büyüklüğündeki tabakları döndüren usta bir cambaz gibi hayal ettim.

Neyse ki Tanrı uzay ve zaman dokusunu bozmadan bir anda birçok işi ayni anda yapabilir. Bunu kavrayabilmek için gereken tek şey biraz inançtır.

Bu makale en basta sorulan soruları cevaplamaya yaklaştı mı? Sanmıyorum: Eğer Tanrı’ya inanıyorsanız (benim gibi), o zaman Tanrı’nın fizik kanunlarına bağlı olduğu fikri saçmadır, çünkü Tanrı her şeyi yapabilir, hatta ışıktan daha hızlı seyahat edebilir. Tanrı’ya inanmıyorsanız, o zaman bu sorular da aynı derecede anlamsızdır, çünkü bir Tanrı yoktur ve hiçbir şey ışıktan daha hızlı gidemez. Belki de bu soru gerçekten bir Tanrı olup olmadığını bilemeyen agnostikler içindir.

Bu gerçekten bilim ve dinin birbirinden ayrıldığı noktadır. Bilim kanıt gerektirir, din ise inanç gerektirir. Bilim adamları, Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya veya çürütmeye çalışmazlar çünkü Tanrı’yı tespit edebilecek bir deney olmadığını bilirler. Ve eğer Tanrı’ya inanıyorsanız, bilim adamlarının Evren hakkında ne keşfettiklerini çok önemsemezsiniz. Herhangi bir kozmosun Tanrının varlığı ile uyumlu olduğu pekâlâ düşünülebilir.

Tanrı, fizik veya başka herhangi bir şey hakkındaki görüşlerimiz nihayetinde bizim perspektifimize bağlıdır. Ama gerçekten yetkili bir kaynaktan bir alıntıyla bitirelim.

Hayır, İncil değil. Bir Kozmoloji kitabı da değil. Terry Pratchett’in Reaper Man filminden:

“Işık her şeyden daha hızlı gittiğini düşünür ama yanılır. Işık ne kadar hızlı giderse gitsin, her zaman karanlığın oraya daha önce geldiğini ve onu beklediğini bulur”

Monica Grady, The Open University’de gezegen ve uzay bilimi profesörüdür. Bu makale BBC English’den UkraynaHaber.com tarafından tercüme edilmiştir.

Ukrayna Haber

Ukrayna'nın, ilk Türkçe haber sitesi.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

BU HABERLER YAZILIRKEN NE MİLYARDER SERMAYE SAHİPLERİNDEN, NE DE ÇIKAR ÇEVRELERİNDEN DESTEK ALMIYORUZ… LÜTFEN REKLAM ENGELLEYİCİYİ DEVRE DIŞI BIRAKARAK SİTEMİZDEKİ GERÇEK HABERCİLİĞE DESTEK OLUNUZ... BU REKLAMLARA TIKLAYARAK GAZETECİLERİN BAĞIMSIZ OLMASINA YARDIMCI OLUNUZ... BAŞKA GELİRİMİZ YOK. DESTEĞİNİZ İÇİN, TEŞEKKÜR EDERİZ. PAYPAL: [email protected]