Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna'daki savaşın birinci yılında Rusya'nın kayıpları.
AnalizTürkiye

Türkiye’deki; dini hareket, cemaat ve tarikatlar raporu: Kim kimdir?

Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) tarafından hazırlanan; İslami hareketler, tarikat ve cemaatler raporu…

Türkiye’de cemaatler cumhurbaşkanlığı görevi sırasında zehirlenerek şehit edilen Turgut Özal, iktidarındaki demokratikleşme ve ekonomik büyüme ortamında geliştiler ve büyüdüler.
1990’lar boyunca ama özellikle 2000 sonrasında kurumsallaşarak; şirketler, holdingler kurdular, okullar açtılar…

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB)’nın “yapılara sızan” istihbarat ajanlarının ağzıyla hazırladığı “Tarikat Raporu”, din düşmanı ve Rusya yanlısı Kaynak Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Raporda, Türkiye’deki tarikatlar tarihsel süreç içinde ele alınıyor. Türk basında yayımlanan çalışmayı özetleyerek sunuyoruz. Raporun bazı kesimlerinde DİB’in taraflı görüşünün yanı sıra cemaatlerin kendi kendilerini tanımlama biçimlerine de yer verilmiştir.

TÜRKİYE’NİN DİNÎ HARİTASI

TC Kurucusu Kamâl Atatürk ile Millî Şef İsmet İnönü dönemde izlenen din-karşıtı katı politikalara neticesinde ortaya çıkan cemaatler Türkiye’ye özgü birtakım özellikler taşımaktaydı. Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili İnkılap kanunlarıyla varlıkları tanınmayan tarikatlar, maruz kaldıkları baskılar sonucu bu dönemlerde faaliyetlerini oldukça gizli bir şekilde sürdürerek hayatiyetlerini sürdürmeye çalıştılar.

Daha sonra ülkedeki demokratik yumuşamanın yaşandığı yıllardan itibaren bu yapılar, çeşitli dernek, vakıf vb. legal kuruluşlar şekilde faaliyet gösterdi.

Bu grupların temel amacı, İslam’ın devlet eliyle ve desteğiyle öğretilmemesi ve hatta yasaklanması sebebiyle İslam eğitiminde oluşan boşluğu doldurmak, toplumun manevi hizmetlerini yürütmek, dine karşı oluşan söylem ve politikaların etkisini kırmak ve en önemlisi de tıpkı Büyük Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi devletin tekrar dine karşı olumlu politikalara dönmesini sağlamaktı.

Türkiye’deki cemaatler büyük oranda devlet karşıtı bir söyleme ve anlayışa zemin olmamaya özen gösterdiler. Hatta bu sebeple Türkiye’deki İslami oluşumların “milli” karakteri bilimsel literatürde özellikle dikkat çekilen bir hususiyettir. Dini cemaatlerin milli karakterlerinin, yani devleti prensip olarak olumlayıcı yaklaşımlarının eskiden beri muhafazakâr çevrelerde yaygın olan din-ü-devlet söyleminin bir devamı olduğu düşünülebilir. Bu nedenle cemaatler Türkiye’de devletin kendilerine destek vermesine özel bir önem atfederler ve devlette görev alan müntesiplerinin çokluğuyla övünürler.

GİZLİ ÖRGÜTLENME ZORUNLUYDU

Gerçi cemaatlerin devlet içindeki örgütlenmesi genellikle gizli olmak zorundaydı; çünkü Cumhuriyet rejimi en başından beri “müminleri” kendisine karşı tehdit olarak algıladı. Zira Cumhuriyet’in ilk on yıllarında izlenen politikalar doğrudan din karşıtı bir yol izlediği izlenimi vermekle kalmamış zaman zaman dinin eğitim, kültür, siyaset, hukuk, sanat, edebiyat ve benzeri kamusal niteliğe sahip her alandan silinmesi yönünde açık seçik düzenlemeler yapmıştır. “Birçok din âlimi idam edilmişti.”

Türkiye’de 1950 sonrasından başlayarak devletin din politikaları zaman zaman eskiye dönme eğilimi taşısa da (özellikle askeri ihtilal dönemlerinde) genellikle artan oranda dini alanın özgürleştirilmesi ve cemaatlerin örgütlenmelerinin görmezden gelinmesi yönünde oldu. Hatta 1980 askeri darbesinden sonraki süreçte demokratikleşme yönünde önemli adımların atılmasıyla dini yapılar, ister devlet eliyle ister sivil yollarla, ciddi oranda büyüdü ve gelişti.

CEMAATLERİ SINIFLANDIRMAK

Türkiye’de dini cemaatleri sınıflandırma girişimleri olsa da bu konuda bilimsel literatür henüz yeterince olgunlaşmış değildir; çünkü bu türden çalışmalar soğukkanlı bilimsel/akademik araştırmalara konu edilmek yerine genellikle tarafgir değerlendirmelerle ele alınmıştır. 1950-1960 sonrası dönemde görünür hale gelen İslami yapıları 1980’e kadar cemaatler ve siyasi nitelikli yeni tip örgütlenmeler şeklinde iki grupta toplayabiliriz.

Birincisi, yani cemaatler, yukarıda da belirtildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki din politikalarının ürünü olup tamamıyla yerli yapılardır. Hilafetin kaldırılması, medreselerin kapatılması ve tekke-zaviyelerin ilgası gibi doğrudan dine yönelik uygulamaların doğurduğu travmanın sonucunda üç büyük cemaat grubunun doğduğunu söyleyebiliriz:

Nakşibendîler gibi sufi niteliği devam ettirip aynı zamanda siyasi/toplumsal pratikler de geliştiren tarikat yapıları,

Nurcular: Her ne kadar sufi eğilimler taşısalar da esasen sufi bir yapı olmayıp “cemaat” adını tam olarak hak eden Türkiye’ye özgü Said Nursi’nin yolunu izleyen/propaganda eden yapılar,

Süleymancılar: Sufilikle yeni cemaat yapısını başarılı bir biçimde uzlaştıran ve özellikle din eğitimi konusunda alternatif olma arzusu içinde olan Süleyman Hilmi Tunahan’ın takipçileri.

SİYASETİN AÇTIĞI YOLDAN…

Birinci gruptakiler tabiatıyla oldukça geniş, zengin ve yaygın ve az fark edilebilir yapılarken 1970’li yıllardan itibaren siyasetin açtığı yoldan siyasi/toplumsal/kamusal görünümünü artırmaya ağırlık verdiler. İstanbul merkezli üç büyük grup ve bir de Adıyaman merkezli bir dördüncü grup bu sufi-meşrep yapıların en önemli dört grubunu teşkil eder. Bunlar dışında da küçük veya orta büyüklükte başka örnekleri de ülkemizde bolca mevcuttur. Dört büyük grup şunlardır:

a. Mehmet Zahit Kotku’nun çevresinde oluşan İskenderpaşa Cemaati.

b. Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun Erenköy’de başlattığı ve sufi bir yapı olan Hüdai Cemaati.

c. Mahmut Ustaosmanoğlu’nun Fatih Çarşamba’da örgütlediği İsmail Ağa Cemaati.

d. M. Raşit Erol çevresinde ortaya çıkan ve bugün Semerkand/Menzil grubu olarak bilinen yapı.

İkinciler ise Nur Cemaati, Nurcular veya Risale-i Nur hareketi, Said Nursi’nin öğretilerini 20. yüzyıl başlarında doğan İslâmî harekettir. Nurcular, İtikâdi ve fıkhi bakımdan Sünnî İslâm’a bağlıdırlar. Nur Cemaatinin temel faaliyeti Risale-i Nur’ların okunması, anlaşılmaya çalışılması ve insanlara ulaştırılmasıdır. Bu faaliyet Cemaat mensupları tarafından “Hizmet-i imaniye ve Kur’aniye” veya kısaca ”Hizmet” diye tabir edilen kavramlarla ifade edilir.

Nur Cemaati kuralları : Said Nursiye ait Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı öğretileri ekseninde hareket eden bir yapıya sahiptir. Kararlar genellikle “Meşveret” veya “İstişare” diye adlandırdıkları danışma sonunda çoğunluk tarafından alınır. Nur Cemaati şu gruplara ayrılmıştır: Hizmet Hareketi, Yazıcılar, Okuyucular, Nesil, Yeni Asya, Kurdoğlu, Med-Zehra ve Zehra Vakfı vs. Nur Cemaati İlkeleri: Said Nursi, Nur cemaati’nin sahip olması gereken vasıfları Risale-i Nur Küllliyatında açıklamıştır:
*Siyaset ve idareyle iştigal etmemek.
*Müspet hareket etmek ve olumsuz hareket etmemek.
*Allah rızasını esas alarak yalnız iman hizmeti yapmak.
*Tarikat değil cemaattir. Şeyhlik-müridlik gibi makamlar yoktur.
Bazı Nur Cemaati gruplarının belirtilen ilkelerden bazılarına uygun hareket etmedikleri bilinmektedir.

Süleymancılar da tek kişinin adı üzerinden gelişen bir grup olmalarına rağmen Süleyman Hilmi Tunahan’ın görüşleri yazıya geçmediği için bunların dini anlayışları daha geniş ve geleneksel İslam klasikleri çerçevesindedir. Ama bu yapının en önemli özelliği çoğu cemaatlerde gördüğümüz gizil yöntemlerle bağlılarının sadakatini ebedileştirmektir. Yani kapalı devre çalışıp, müntesipleriyle cemaatin ilişkisini şeffaf olmayan bir tarza büründürüp sadakati bu şekilde güvence altına almaktadırlar. Bir tek ismin yazıları üzerinden dini öğretilerini şekillendirmemeleridir. Gerçi Sufi nitelikteki diğer cemaatlerde de tarikat şeyhi olan liderlerinin sınırlarını çizdiği o yapıyı karakterize eden bir özel anlayış her zaman mevcuttur.

DARBEDEN SONRA

1980’lere kadar durumun ağırlıkla bu şekilde devam ettiğini söyleyebiliriz. Yani devlete ve onun din politikalarına duyulan büyük kuşku, kanunen tanınmasalar da artık toplumda kabul görmüş olan cemaat yapılarını güçlendirdi ve kendilerini toplumsal meşruiyete kavuşturdu. Devlet 1980’li yılların ortalarına kadar bu yapıları kanunsuz ilan ederek kovuşturmaya tabi tutmuş ve ancak bu tarihten sonra yavaş yavaş kanunlardaki yasaklayıcı/kısıtlayıcı maddeler kaldırılmaya başlanmıştır.

Rahmetli Turgut Özal hükümeti bir taraftan devlet politikalarını daha demokratik ve liberal hale getirirken aynı zamanda bu demokratik ortamı besleyecek ekonomi-politikalar geliştirdi. Bu reformların neticesinde sivil hayat devlet karşısında gittikçe daha bağımsız bir konum almaya başlamış, dernekler, vakıflar daha özgür bir ortama kavuşmuştur.

‘İLİŞKİ AĞLARINI FIRSATA ÇEVİRDİLER’

Cemaatler 1983 sonrası demokratik ortamdan en çok yararlanan gruplar oldu; çünkü hem şeffaf olmayan yapılarını korumuş hem de şeffaflaşan Türk siyasi ve toplumsal ortamından daha fazla konum elde edebilmişlerdir. Hemen hemen tüm siyasi partilerin ama özellikle muhafazakâr olanların cemaatlerle ittifaklar kurması, onların halk nezdinde itibarını ve oy potansiyelini kullanma yönünde istekli olmaları bütün bunlar cemaatlere mutadın dışında bir büyüme fırsatı sunmuş oldu. 1985 ve sonrasında cemaatler sadece din öğretimi ve maneviyat eğitimi ile uğraşan yapılar olmakla kalmadı, daha fazla ve geniş bir ilgi alanına sahip oldu.

Sahip oldukları insan kaynağını ticari/mali kazanımlar elde etmek için seferber etti; devlet bürokrasisinde gizlice örgütlenmeye ve bu konumlarını kendi mensupları lehine kullanmaya ve dolayısıyla devletteki kadroları liyakat kriteri dışında “sadakat kriteriyle” suiistimal etmeye başladılar. Cemaatler bir taraftan şeffaf olmayan yapıları ile kendilerini korumaya alırken aynı zamanda şeffaf olmayan ilişki ağlarını kendileri lehine bir fırsata çevirdiler. 1990’lar boyunca ama özellikle 2000 sonrasında yasal şirketler, holdingler kurdular, okullar açtılar. Kısaca bir iman ve maneviyat okulu olarak başlayan ve din öğretimindeki boşluğu doldurmak için ortaya çıkan dini cemaatler zamanla gelinen noktada; ilim, sanat, ticaret, eğitim, sanat, medya, basın yayın, spor gibi hayatın her alanında görülmeye başladı.

“Bu ise din düşmanı ve bu sahaları sadece kendilerine ipotekli olduğunu zanneden din düşmanlarının tepkisini çekti. Devlet istihbarat teşkilatı üzerinden bu yapıların içindeki ihlâs ve samimi dayanışmayı çözmek için, aralarında fitne ve fesat sokacak, üstelik cemaatlerin içerisinde haber alma ve üst mevkilerde bulunma maksadıyla çok sayıda ajan yerleştirdi. İstihbarat kaynaklarına göre cemaatlerdeki her 20 kişinden birisi istihbarata çalışıyor. Uzun süredir cemaatlere aralıksız sızmayı sürdüren bu ajanlar hâlihazırda söz konusu cemaatlerde gerek devletin ön açmasıyla gerekse kripto yapılarıyla mevkilerini oldukça yükseltmiştirler. Hatta birçok cemaat ve tarikatın karar mercisinde bulunmaktadırlar. Devlet operasyon yapmak istediğinde bulundukları gurupları suça sevk etmektedirler.”

Mali açıdan çok büyüdükleri için cemaatler aynı zamanda birer rant kapısı da oldu. Mensuplarını destekleme, güçlendirme ve kayırma odaklı hareket eden bazı cemaatler diğerlerine göre daha çok bu rant pazarına dahil oldular.

DİB, DİNİ CEMAATLERLE MÜCADELE EDİYOR
Türkiye’deki dini oluşumların sahih İslami esaslara uygunluk açısından incelenmesi dini duyguları istismar eden, hakikati tekelinde gören, hedefine ulaşmak için her yolu mubah sayan, din hizmetlerini güç devşirmeye ve çıkar sağlamaya matuf bir araca dönüştüren, baskı ve şiddet üreten bazı dini görünümlü yapıların oluşmasına engel olacaktır.

DİB dini konularda en yüksek karar ve danışma organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu, Türkiye’de faaliyet yürüten dini sosyal teşekküller (cemaatler), geleneksel dini-kültürel oluşumlar (tarikatlar) ve gelişen şartlar muvacehesinde ortaya çıkan yeni dini akımlar konusunda birçok faaliyet yapmıştır.

Din İşleri Yüksek Kurulu’nun İnançlar ve Dini Oluşumlar Komisyonu koordinasyonunda gerçekleştirilen bu faaliyetler, 2016 yılında Türkiye’deki bütün yapıları kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bu kapsamda Türkiye’deki “Dini-Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dini-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dini Akımlar” üzerine yapılan çalışmalar araştırılmış, her bir şahıs ya da teşekkül hakkında ayrıntılı raporlar hazırlanmıştır.

Raporlar; ismin/yapının 1. Kısa biyografisi (oluşum ise, tarihsel süreci), 2. Öne çıkan görüşleri, 3. Faaliyetleri ve 4. Değerlendirme olmak üzere dört ana başlık etrafında kaleme alınmıştır. Hazırlanan raporların, ilgili kişinin/yapının kendi eserlerinden, konuşmalarından elde edilmiş veya akademik çevrede hazırlanmış çalışmalara dayanması, tasviri/betimleyici bir üslupla yapılması benimsenmiştir. Ayrıca isimler/teşekküller hakkında yapılan bu çalışmaların uzun vadeli devam etmesi ve sürekli güncellenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

“CEMAAT VE TARİKATLERİ DEVLET YÖNETMEK İSTİYOR”
Bir kısım guruplar bu kurtulmuş cemaat söylemini çok profesyonelce yapmakta, bir kısmı da daha bayağı yollar izlemektedir. Daha kaba ve göze sokan bir yöntem izleyen cemaatler genellikle eğitim seviyesi düşük mensup sahibi cemaatlerdir; daha okumuş olanlar ise bu cemaat ruhunu yeni, farklı ve bilimsel bir iş yaptığı hazzını vererek kazandırmaktadırlar. Kitaplarda yazan her türlü bilgiyi adeta kutsayarak doğru kabul eden ve sonrasında kitapta yazan şeyi dobra dobra anlatan bir söylem, mensuplarında hakkı her zaman ve şartta söyleme cesaretine sahip bir şeyh/hoca efendi izlenimi oluşturmaktadır.

Dinin adresi, DİB ve İlahiyat fakülteleridir. İslam dünyasına da örnek olacak sağlıklı bir dini anlayışın neşvünema bulması, devlet aklının bu kurumları desteklemesine ve önlerini açmasına bağlıdır.

1) MENZİL/SEMERKAND CEMAATİ

Oluşum Nakşibendîliğin Hâlidî kolunun ülkemizdeki uzantılarından biridir. Menzil tarikatı diye de bilinen bu kolun kurucusu Siirt civarından Adıyaman’ın Kahta ilçesi Menzil köyüne gelip yerleşen Gavs Bilvanisi olarak da bilinen ve Seyyid soyundan geldiği iddia edilen Abdülhakim el-Hüseyni ve Gavsı Azam mahlaslarını kullanan Abdülhakim Erol’dur.

– Faaliyetleri

Menzil Cemaati faaliyetlerini Semerkand Yayın Gurubu adı altında Semerkand Tv, Radyo 15, Semerkand Yayınevi, Hacegân Yayınevi, Semerkand Dergisi, Semerkand Çocuk Dergisi, Semerkand Aile Dergisi, Genç Okur Dergisi ile sürdürmektedir. Yayınevleri aracılığıyla hepsi de tasavvufî görüşleri içeren pek çok kitap neşretmiştir. Televizyon ve radyo programaları, yukarıda zikredilen görüşleri yoğun olarak işlemektedir.

– Değerlendirme

Menzil grubu ülkemizdeki benzeri yapılar içerisinde en çok taraftara sahip olanlardan biri olarak görülmektedir.

Son zamanlarda Menzil Grubunun bürokraside teşkilatlandığı ve kamuda etkinliğini artırdığı yönünde kamuoyunda bir kanaat dillendirilmeye başlanmıştır. Doğru olması halinde bu tezahürün ülkemizde orta ve uzun vadede sıkıntılara yol açacağı değerlendirilmektedir.

NOT: Bu tarikat mensubu iseniz ve bu başlık altında yanlış ve taraflı bilgi varsa çıkarttırmak için ya da yaptığınız faaliyetlere ilave etmek için lütfen bize mail gönderiniz: [email protected]

2) İSKENDER EVRENOSOGLU

1933 yılında İznik’te doğmuştur. İlk, orta ve lise tahsilini Bursa’da tamamlamış, 1956 yılında bugünkü adıyla Marmara Üniversitesi Banka ve Muhasebe bölümünden mezun olmuştur.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) içinde faaliyet yürütmesi, Milli Gazete, Sebil Dergisi ve Doğuş Dergisi gibi yayın organlarında yazılar yazması kayda değerdir.

İskender Evrenosoğlu’nun öldüğü, ancak müntesipleri tarafından bu bilginin gizlendiği iddiaları bulunmaktadır. Yerine Fazıl Nimet müstear ismini kullanan Abdulcabbar Boran’ın geçtiği söylenmektedir.

– Öne Çıkan Görüşleri

Evrenosoğlu, kendisinin “Mehdi-resûl” olduğunu iddia etmektedir.

– Faaliyetleri

Nur TV, MPL TV, Mihr Dergisi, Mihr Takvimi, Radyo Nur (91.6), Nur Radyo, Radyo Ankara, Radyo Hidayet Çağı, Radyo Hakkın Sesi, Radio Glueckseligkeit bu grubun basın ve yayın organlarıdır.

– Değerlendirme

Evrenosoğlu’nun görüşleri, İslam dininin değişmez esaslarına, Kur’an ve Sünnetin temel hükümlerine kesin olarak aykırıdır. Ancak AKP iktidarında herhangi bir engellemeye maruz kalmamıştır.

NOT: Bu oluşumun müntesibi iseniz ve bu başlık altında yanlış ve taraflı bilgi varsa çıkarttırmak için ya da yaptığınız faaliyetlere ilave etmek için lütfen bize mail gönderiniz: [email protected]

3) İHSAN ŞENOCAK

1974 yılında Samsun’da doğdu. İlkokuldan sonra hafızlık yaptı. 1994’te Samsun İmam Hatip Lisesi’nden, 1999’da Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu.

– Öne Çıkan Görüşleri

Şenocak, kendisini “Ehl-i Sünnet savunucusu” olarak görmekte ve gelenekte yaygın kabul gören görüşler dışındaki farklı dini görüş ve düşünceleri genellikle oryantalizme hizmet olarak sunmakta ve bazı muhaliflerini “oryantalizmin uşağı” olarak nitelemektedir. Bazı konuşmalarında toplum tarafından yadırganabilecek bir üslup kullandığı gözlemlenmektedir.

– Faaliyetleri

Şenocak, 1996 yılında Yedibeyza Dergisi’ni neşretti. 2005-2010 yılları arasında yayınlanan İnkişaf Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Milli Gazete ve Yeni Şafak’ta müstear isimle yazılar yazdı. 2008’de Tv5’te “Köprü” programını hazırlayıp sundu.

– Değerlendirme

Konuşma ve yazıları incelendiğinde, AKP iktidarı destekçisi Şenocak’ın dar ve abartılı bir Ehl-i Sünnet yorumunu savunduğu, ümmetin birliği, cihad gibi konulardaki kendine özgü görüşleriyle “aksiyoner bir Müslüman” kimliği oluşturmayı hedeflediği görülmüştür.

NOT: Bu şahsın takipçisi iseniz ve bu başlık altında yanlış ve taraflı bilgi varsa çıkarttırmak için ya da yaptığınız faaliyetlere ilave etmek için lütfen bize mail gönderiniz: [email protected]

4) NURETTİN YILDIZ

1960 yılında Trabzon’un Of ilçesinde doğdu. Öğrencilik yıllarında Milli Türk Talebe Birliği ve Akıncılar Teşkilatı’nda aktif görevler üstlendi. İmam-hatip lisesinin ardından, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde bir dönem eğitim gördükten sonra Mekke Ümmü’l-Kurâ Üniversitesi’ne geçiş yaptı. Burada Usul-i Fıkıh bölümünü bitirdi.

– Öne Çıkan Görüşleri

Yıldız, yeni fikirler ortaya koymaktan ziyade bir davetçi ve hatip rolüyle kendisini sunmaktadır. Dinde reforma karşı olduğunu açıkça ifade etmektedir. Hasan el-Bennâ ve Seyyid Kutub gibi isimleri örnek almaktadır.

– Faaliyetleri

Kitap yayınlama dışında, Yeni Akit Gazetesinde yazılar yazmaktadır. Geçmişte Milli Gazete ve Milat gibi gazetelerde yazıları çıkmıştır. Aylık yayınlanan Altınoluk Dergisi’nde 2010 yılından beri yazmaktadır. Yine Sosyal Doku Vakfı’nca çıkarılan Genç Doku ve Elifelif dergilerinde yazmaktadır.

– Değerlendirme

AKP iktidarı destekçisi Yıldız’ın söylemlerinde öne çıkan dört husus şunlardır: Cemaatçilik-ümmetçilik ve hilafet ideali, Kadın konusunda aşırı gelenekçi tavır, Üslup kaynaklı sorunlar,

AKP iktidarı destekçisi, ilahiyat fakültelerine son derece muhalif. Özellikle kadın, cinsellik ve aile gibi konularda suiistimale açık söylemlere sahip olduğu da söylenebilir.

Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’u öldüren polis Mevlüt Mert Altıntaş’ın, Nureddin Yıldız’ın sohbetlerine katıldığı ortaya çıktı. Hürriyet’ten Nurettin Kurt’un haberine göre, Nurettin Yıldız’ın Hacı Bayram Camisi’ndeki sohbetlerine katılan Altıntaş’ın, toplantılara eski ev arkadaşı ile gittiği belirtiliyor.

Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız, Kızılcahamam’daki AKP kampında Gençlik Kolları’na verdiği eğitimler ve “6 yaşındaki çocukla evlenilebilir” sözleriyle tartışılan bir isim. Yıldız, “6 yaşında çocukla evlenilebilir”, “(Çalışan kadınlar) fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor”, “Kadın spiker izlemek günahtır”, “Kadınlar dayak yedikleri için sabaha kadar şükretmelidirler” gibi açıklamalarıyla sürekli gündeme geliyor.

Nurettin Yıldız, Anadolu Ajansı’na verdiği bir röportajda, “Cumhurbaşkanımız’dan tutun, toplumun her kademesindeki mümin insanlara destek vermeyi imanımın bir gereği olarak görüyorum. Bu nedenle iktidardaki siyasi partiye yakın gördükleri için de saldırıyor olabilirler. Beni yıpratıp, siyasete bir zarar vermeyi amaç edinmiş olabilirler” demişti.

‘İşte ordu işte komutan’

Sinop’ta protesto edilen Nurettin Yıldız, Samsun’da İhsan Şenocak’ın talebeleri tarafından tekbirlerle karşılanmıştı. Küşük kalabalık, ”İşte ordu işte komutan’ sloganları atmıştı.

NOT: Bu tarikat mensubu iseniz ve bu başlık altında yanlış ve taraflı bilgi varsa çıkarttırmak için ya da yaptığınız faaliyetlere ilave etmek için lütfen bize mail gönderiniz: [email protected]

5) ŞAHIMERDAN SARI (VASAT GRUBU)

1960 yılında Adıyaman’da doğdu. 1978’de İmam Hatip Lisesinden mezun olduktan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’nda imam olarak göreve başladı ve 1995 yılında bu görevinden istifa ederek ayrıldı. 1997 yılında Gaziantep kitap fuarında İncil basım ve dağıtımı yapan Müjde Yayınevi’ne yapılan bombalı saldırıyı, Şahımerdan Sarı’nın cemaati VASAT’ın yaptığı iddia edilmiştir. Saldırıdan bir gün sonra bombayı atanlar yakalanmış akabinde de itirafçı sıfatı ile serbest kalmış, Sarı ise örgüt lideri suçlaması ile tutuklanıp 18 yıl hüküm giymiş ve 10 yıl hapis yatmıştır. 2007’de cezaevinden çıktığında vaaz ve etkinliklerine devam etmiş, tekrar tutuklanacağını öğrenince de Erbil’e kaçmıştır. Erbil’de tutuklanmış olup Türkiye’ye iade edilmemiştir. Yargılama süreci devam etmektedir.

– Faaliyetleri

Dini bakımdan marjinal bir görüşü tespit edilememiştir. Ayrıca, devlete karşı herhangi bir söylem veya eylemi gözlemlenmemiştir. Bu haliyle mevcut oluşumun vasat bir yol izlediği müşahede edilmiştir.

NOT: Bu tarikat mensubu iseniz ve bu başlık altında yanlış ve taraflı bilgi varsa çıkarttırmak için ya da yaptığınız faaliyetlere ilave etmek için lütfen bize mail gönderiniz: [email protected]

6) HİZBU’T-TAHRÎR

1953 yılında Ürdün’de, işgal altındaki Doğu Kudüs’te Filistin asıllı İslam âlimi Takiyuddin en-Nebhanî tarafından kurulmuştur.

Hizbu’t-Tahrir, kurulduktan sonra bölgede faaliyetlerine gayri resmi olarak devam eder. Yasaklanmasına ve çeşitli baskılara maruz kalmasına rağmen Arap coğrafyasında sesini duyurur ve toplumsal bir taban oluşturmaya çalışır. Hizbu’t-Tahrir faaliyet alanını 90’lı yılların başında genişletmeye başlayarak, Endonezya, Pakistan, Bangladeş’te yapılanır. Hareket, politik/siyasal İslam ilgisini İslam dünyasında yaymaya çalışır. Körfez savaşı gibi olayların meydana getirdiği radikalleşmenin etkisiyle Ürdün, Suriye, Kuzey Afrika, Türkiye, Ukrayna ve Güney Orta Asya’ya yayılır. Ortadoğu’da baskılara maruz kalan üyeleri Batı Avrupa’da yeni yapılanma yoluna gider, özellikle ikinci nesil göçmenler arasında yayılır.

Hizbu’t-Tahrir mensupları, Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle Orta Asya’da yapılanmak için çalışmalara başlamışlar, bu bölgede 90’lı yılların ikinci yarısında hızla genişlemişlerdir. Bu bağlamda Özbekistan ve Kırgızistan’da faaliyetleri dikkat çekmektedir.

– Öne Çıkan Görüşleri

Yapı, hilâfetin yeniden kurulmasının tüm Müslümanlar üzerine farz olduğunu savunur. Bu nedenle yapıya göre, hilâfetin kurulması yolunda en ufak bir ihmal dahi büyük bir günah ve isyandır. Allah bu günahı işleyenleri şiddetli bir şekilde cezalandıracaktır.
– Faaliyetleri

Hemen hemen bütün dünya ülkelerinde örgütlenen hareket 1960’lı yıllardan itibaren de Türkiye’de faaliyet göstermeye başladı. Bir grup Ürdünlü öğrencinin Türkiye’ye gelmesiyle toplumsal zemin ve propaganda ortamı buldu.

– Değerlendirme

Yapı, İslam’ın fıtrata uygun evrensel bir ideoloji olduğunu vurgulayarak bunu gerçekleştirmek için hilafet ihdasının farz olduğunu dile getirir. Haklarında, küresel güçlerin kontrolü ve desteğiyle faaliyet yürüttüklerine dair iddialar bulunmaktadır.

NOT: Bu tarikat mensubu iseniz ve bu başlık altında yanlış ve taraflı bilgi varsa çıkarttırmak için ya da yaptığınız faaliyetlere ilave etmek için lütfen bize mail gönderiniz: [email protected]

7) MUSTAZ’AFLAR HAREKETİ (HİZBULLAH)

Cemaata Ulamayê İslami (İslam Alimleri Cemaati) adıyla 1979 yılında Batman’da ortaya çıkan hareketin kurucusu, 1952 yılı Batman doğumlu, Mülkiyeli Hüseyin Velioğlu’dur. Oluşum, ismini sonradan “Hizbullah” olarak değiştirmiştir. İlim Kitabevi etrafında gelişen oluşum, cami merkezli bir yapılanmaya gitmiştir. Yapı, kendisine öncelikli faaliyet bölgesi olarak Güneydoğu Anadolu bölgesini belirlemiş ve 1990’ların başına kadar medrese hocaları, seydalar, şeyhler ve eğitimli kişilerle temas kurmaya çalışmıştır.

1979-1991 yılları arasında şiddete bulaşmayan hareket, 1991-2001 arasında taktik değiştirerek esas kabul ettiği Tebliğ, Cemaat ve Cihad aşamalarını terk ederek PKK’ya, kendi çizgisindeki Menzil Grubu’na (Fidan Güngör Grubu) ve bölgedeki bazı kanaat önderlerine yönelik şiddete başvurmuş ve illegal bir hüviyete bürünmüştür.

Hareket, doğal merkezi Diyarbakır başta olmak üzere Bismil, Silvan, Mardin, Nusaybin, Cizre, Tatvan, Adana, Konya ve İstanbul’da 17 Ocak 2000 tarihinde gerçekleşen Beykoz Operasyonuna kadar Velioğlu kontrolünde faaliyetlerini yürütmüştür. Velioğlu’nun operasyonda öldürülmesinden sonra Cemal Tutar, İsa Altsoy ve Edip Gümüş’ün harekete liderlik yaptığı belirtilmektedir.

Beykoz Operasyonu ile devlet, örgütün üyelik arşivini ele geçirmiş ve arşivdeki isimlere yönelik 17 bin civarında tutuklama yapmıştır. Bu tutuklamalarla dağılan hareket, 2004 yılında Mustazaflarla Dayanışma Derneği adıyla dernekleşerek, hem mağdur/mustazaf kabul ettiği tutuklu müntesiplerine ve onların yakınlarına sahip çıkmak suretiyle toparlanmaya başlamış, hem de legal alanda faaliyette bulunmayı tercih etmiştir. Her ne kadar “tağûtî” sistem ve “darülharb” kabul ettikleri devletin denetimine girmek örgüt içinde bazı itirazlara neden olsa da faaliyetlerine devam eden Dernek, 2012 yılında Hizbullah’ın devamı olma gerekçesiyle kapatılmıştır.

Mustazaflar Derneği’nin kapatılmasından sonra hem kapatılmasının zor olması hem de propaganda imkânı derneğe göre daha iyi olmasından dolayı hareket, partileşme kararı almış ve 2013 yılında Hür Dava Partisi (Hûda Par) adıyla partiye dönüşmüştür. Muztazaflar Hareketi, hem dernekleştikten hem de partileştikten sonra Hizbullah’ın devamı olma problemi veya ithamı ile karşılaşmıştır.

– Öne Çıkan Görüşleri

Mustazaflar hareketi; akılcılık, mealcilik, tekfircilik ve ırkçılık gibi akım ve düşünceleri prensipte reddeder.

Hareket, kendini dini naslara bağlı olarak görmekte ve dinin ahlak, ibadet, itikatla ilgili bütün prensiplerini kabul etmekte, bu prensiplerin ihyasını engelleyen tağuti zulüm rejimlerine karşı mücadeleyi hedeflemektedir.

– Faaliyetleri

Mustazaflar Hareketi, 1979-1991 yılları arasında Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin medrese, üniversite, lise, ortaokul, işçi, esnaf, memur, köylü bütün kesimlerini içine alan tebliğ, davet, eğitim ağırlıklı çalışmalar yapmıştır.

Propaganda için cami dersleri, ev sohbetleri, kitabevleri, Hizbullah’ın tarihçesini anlatan kitaplar, İnzar, Nisanur, Kelhaamed dergileri, haftalık Doğru Haber Gazetesi, Dua Yayıncılık, İlke Haber Ajansı, web siteleri ve televizyon yayınlarını kullanmaktadır.

– Değerlendirme

Hareket, tarihinde yaşananlardan dolayı kimilerine göre tekrar şiddete başvurma potansiyeline sahiptir.

NOT: Bu tarikat mensubu iseniz ve bu başlık altında yanlış ve taraflı bilgi varsa çıkarttırmak için ya da yaptığınız faaliyetlere ilave etmek için lütfen bize mail gönderiniz: [email protected]

8) YENİ ASYA GRUBU (MEHMET KUTLULAR)

Yeni Asya Grubu’nun lideri Mehmet Kutlular, 1938 yılında Balıkesir’de doğmuştur. 14 yaşına kadar Gönen’de yaşayan Kutlular, 1957 yılında askere gitmiş ve Risale-i Nurlarla ilk tanışması da askerlik döneminde olmuştur. Askerlik sonrası 11 yıl Zübeyir Gündüzalp’la beraber olmuş ve onun derslerine devam etmiştir. 1970 yılında çıkarılmaya başlanan Yeni Asya Gazetesi sayesinde gazetenin ismi cemaatle bütünleşmeye başlamış ve bu grup Yeni Asya cemaati olarak anılır olmuştur.

– Öne Çıkan Görüşleri

Bu grup, siyasi hayatımızdaki önemli değişikliklere rağmen Demokrat Parti misyonunun temsilcisi olarak gördüğü ve siyasi yelpazede neredeyse kaybolmaya yüz tutmuş partilere destek veren siyasi kimlikleriyle, diğer nurcu gruplardan ayrılmaktadır.

Yeni Asya Grubuna göre AK Parti ve yöneticileri, “dini siyasete alet eden” bir zihniyetin ve “Milli Görüş” çizgisinin temsilcileri olup Türkiye’yi bu görüşe çekme niyetini bugün için gizlemektedirler.

– Faaliyetleri

Yayıncılık bu grubun en önemli faaliyet alanının oluşturmaktadır. Başlıca yayınları ise şunlardır: “Yeni Asya Gazetesi”, “Yeni Asya Yayınları”, “Köprü”, “Bizim Aile”, “Genç Yaklaşım”, “Genç Yorum” ve “Can Kardeş” dergileri.

– Değerlendirme

Politikayla yoğun ilişkisi sebebiyle diğer Nurcu gruplardan ayrılan ve siyasal anlamda ülkemizin yaşadığı onca değişikliklere rağmen “demokrat hareketin efsaneleştirip kendisini bir siyasi partiye (DP) angaje eden Yeni Asya Grubu, geldiği konum itibariyle misyonunu önemli ölçüde yitirmiş ve farklı bir alana kaymış görünmektedir.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından AKP iktidarına yönelik muhalif tutumları ile mağdurları destekler mahiyette yayınlar yaptıkları bilinmektedir.

NOT: Bu hareketin mensubu iseniz ve bu başlık altında yanlış ve taraflı bilgi varsa çıkarttırmak için ya da yaptığınız faaliyetlere ilave etmek için lütfen bize mail gönderiniz: [email protected]

9) MEHMET OKUYAN

1965 yılında Trabzon’un Çaykara ilçesinde doğdu. İlköğrenimini Trabzon Çaykara’da, orta öğrenimini Trabzon Hayrat’ta tamamladı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 1987 yılında mezun oldu.

– Öne Çıkan Görüşleri

Geleneksel din anlayışının Kur’an’dan uzaklaştırdığı tezini savunan Okuyan, bu noktada tek de kalsa doğrunun kendi söylediği olduğuna kesin olarak inanmaktadır.

– Faaliyetleri

AKP’nin koyu savunucusu Okuyan, başta Hilal TV olmak üzere çeşitli kanallarda programlara katılmaktadır.

– Değerlendirme

Okuyan, Kur’an’ı hiçbir yardımcı kaynak olmadan doğrudan anlamayı ve tefsir etmeyi benimseyen bir anlayışa sahip olarak, geleneksel birikimi ve hadis külliyatını göz ardı etmektedir.

10) MUSTAFA İSLAMOĞLU

1960 yılında Kayseri’nin Develi ilçesinde dünyaya geldi. Babası, Ahmet İslamoğlu’dur.

Eğitimine Yüksek İslam Enstitüsü’nde başlamış, akabinde İlahiyat Fakültesi’nde, daha sonra da Ezher Üniversitesi’nde İslam Hukuku Fakültesi’nde sürdürmüştür. Ancak bu okullardan mezun olup olmadığı bilinmemektedir. İslamoğlu bazı görüşlerinden dolayı 90’lı yıllarda 2.5 yıl cezaevinde yatmıştır.

– Öne Çıkan Görüşleri

Mustafa İslamoğlu itikadi konularda birtakım farklı yaklaşımları dile getirmektedir. Kadere imanın Kur’an’da yer almadığını söyleyerek bunu “çıkıntı iman maddesi” olarak nitelemektedir.

– Faaliyetleri

Tefsir ve Esmâü’l-Hüsnâ dersleri, Konferanslar, basılı yayınları (onlarca kitap), Ders, hutbe ve diğer videolarını içeren görüntülü yayınlar. Akabe Vakfı’na bağlı olarak kurulan Hilal TV, Kur’anî Hayat Dergisi.

– Değerlendirme

Seksenli yıllardan beri çeşitli yazıları, konferansları ve kitaplarıyla tanınmaya başlayan İslamoğlu’nun, ilerleyen yıllar boyunca görüşlerinde, düşüncesinde, söylemlerinde, dil ve üslubunda farklılaşmalar dikkat çekmektedir. Marjinal fikirleriyle gündem olan Mustafa İslamoğlu, HzHatice  (ra) ile ilgili küstah sözler sarf etmişti.

SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN CEMAATİ

Süleyman Hilmi Tunahan’ın (1888-1959) öncülüğünde ortaya çıktığı için ona izafeten “Süleymancılık” olarak bilinir.

ÖNE ÇIKAN GÖRÜŞLERİ:

Nakşî geleneğin içinde filizlenmekle birlikte kendilerini bir tarikat olarak nitelemeyen oluşumun son derece içe kapalı yapısı nedeniyle görüşlerini sağlıklı bir şekilde tespit edebilme imkânı pek bulunmamaktadır. Yayın organları olan “Yedi Kıta” dergisi “Tarih, İnsan ve Hayat” dergisi aktüel içerikli olup, cemaatin kendine özgü görüşlerini yansıtan bilgilere buralarda rastlanmamaktadır.

FAALİYETLERİ:

Cemaatin faaliyetleri günümüzde orta ve yükseköğretim öğrencileri için yurtlar, Süleymaniye Özel Eğitim Kurumları ve Kur’an kurslarıyla devam etmektedir. Yurt, kurs ve okulların finansmanı, sahip oldukları çok sayıdaki holding ve halktan toplanan yardımlarla karşılanmaktadır.

Süleymancıların, Kur’an kurslarına Diyanet’in ismini kullanarak yardım topladıkları, cenazelerde para karşılığı Kur’an okuma ve ıskat hususlarında da oldukça aktif davrandıkları bilinmektedir. Süleymancılarla ilgili olarak, onların, birtakım yabancı istihbarat örgütleriyle bağlantısı olduğu iddialarının ciddiye alınması ve üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.

Zira uzun yıllar cemaat bünyesinde çalışmış, içyüzlerine vâkıf olduktan sonra onlardan ayrılmış olan ve cemaat içinde “Kozan imamı” olarak bilinen Mustafa Akyıldız, oluşumun din anlayışı ve yapılanmasıyla ilgili oldukça ciddi iddialarda bulunmaktadır. Buna göre, cemaatin Türkiye genelinde bölgeler bazında “kolordu kumandanlığı” ismi altında yapılandıkları öne sürülmektedir. Cemaat hakkında dile getirilen bir başka iddia da 16 yıldır derin güçler tarafından kontrol altında tutulduğudur. 1980 darbesinden sonra arkadaşıyla hapse alınan Kemal Kacar’ın, o dönemki MİT tarafından hapiste anlaşmaya zorlandığı, anlaşmayı kabul etmek zorunda kaldığı söylenmektedir.

NOT: Bu tarikat mensubu iseniz ve bu başlık altında yanlış ve taraflı bilgi varsa çıkarttırmak için ya da yaptığınız faaliyetlere ilave etmek için lütfen bize mail gönderiniz: [email protected]

İSMAİLAĞA CEMAATİ

Nakşibendî tarikatının Hâlidiyye kolunun günümüz temsilcilerinden biri. İsmailağa adı, 56. Şeyhülislam İsmail Efendi (ö. 1137/1725) tarafından Çarşamba’da (Fatih-İstanbul) yaptırılan camiden alınmıştır. Cemaat’in Mahmut Ustaosmanoğlu’ndan sonra öne çıkan isimlerinden Hızır Ali Muratoğlu ve Bayram Ali Öztürk, suikast sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir.

Mahmut Ustaosmanoğlu

ÖNE ÇIKAN GÖRÜŞLERİ:

Cemaatin, dini görüş ve fetvaları genellikle Diyanet İşleri Başkanlığı ile uyum arzeder. Bazı konularda farklı görüş ve fetvaları da vardır.

FAALİYETLERİ:

Cemaatin, özel okullar, medrese ve Kur’an Kursları, basın-yayın organları gibi çeşitli kurumları vardır. Cemaat mensubu yazarların kitap ve yazıları İsmailağa Yayınları, Siraç Yayınevi, Ahıska Yayınları, Lalegül Yayıncılık, Çelik Yayınevi, Kitap Kalbi Yayıncılık, Yasin Yayınevi, Hüküm Kitap gibi yayınevleri tarafından basılmaktadır.

DEĞERLENDİRME:

Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yaşlı ve hasta olması nedeniyle yapı içerisinde bazı isimler etrafında birbirleriyle çatışan/çekişen müstakil gruplaşmaların olduğu görülmektedir. İndirgemeci tercihler Müslümanları ayrıştırma riski taşımakta; birlik, beraberlik ve kardeşliğini de olumsuz etkileyebilmektedir.

ADNAN OKTAR

1956 yılında Ankara’da doğdu. Lise mezunu. Dini bir eğitim aldığına dair bir bilgiye rastlanmamıştır.

ÖNE ÇIKAN GÖRÜŞLERİ:

Harun Yahya müstear ismiyle öne çıkan Oktar, evrim ve Siyonizm karşıtlığı ile özellikle muhafazakâr kesim arasında şöhret basamaklarını tırmandı. Oktar’ın, www.harunyahya.org sitesinde kamuoyuyla paylaştığı kitaplar arasında en dikkat çeken “Müşrikler İstemese de Mehdi” adlı kitabıdır. Onun Siyonizm karşıtlığı ise Yahudi devleti ile yakın temaslar kurarak, Filistin’in Yahudilerin hakkı olduğunu savunabilecek bir noktaya savrulmuştur. Faaliyetleri Oktar, faaliyetlerini kurucusu olduğu Bilim Araştırma Vakfı (BAV) aracılığı ile yürütmektedir. Evrim karşıtı 300 adet kitap yazdırmış ve bu kitaplar 70’den fazla dile tercüme edilmiştir. Öte yandan A9 kanalının internet versiyonunda İslami kurallara, örf ve adaba yakışmayacak programlar yapmaktadır.

ADNAN OKTAR KIRIM’I RUS TOPRAĞI OLARAK GÖRÜYOR
Birçok yüz kızartıcı suçtan gözaltında bulunan Adnan Oktar 13 Ocak 2017 tarihinde sosyal medya hesabından yaptığı açıklamalarda “Kırım’ı Rus toprağı” olarak gördüğünü utanmadan ifade etmişti.

DEĞERLENDİRME:

Oktar’a göre evrim teorisi; materyalizm, nazizm, komünizm ve Budizm gibi ideoloji, din ve inançlarla doğrudan bağlantılı, şeytanî bir öğretidir. Seksenli ve doksanlı yıllarda o, bu düşünce ve yaklaşımlarıyla İslami kesimin dikkatini çekmiş ve desteklerini elde etmiştir. Oktar, etrafındaki bakımlı kız ve erkeklerden oluşan bir propaganda grubuna sahip olmakla birlikte aslında bir tabandan ve doktrinden yoksundur.

ALPARSLAN KUYTUL (FURKAN VAKFI)

Bu başlık altında selefi eğilim taşıyan yedi şahıs/grup üzerinde incelemeler yapılmıştır: Abdullah Yolcu, Alparslan Kuytul, Feyzullah Birışık, Halis Bayancuk (Ebu Hanzala), Kul Sadi Yüksel, Mehmet Balcıoğlu (Ebu Said Yarpûzî) ve Mehmet Emin Akın. Kuytul, 1965 yılında Adana’da dünyaya geldi. Mısır’ın Ezher Üniversitesi İslam Hukuku Fakültesi’nden 1997’de mezun oldu. 1994 yılının Kasım ayında Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı’nı kurdu.

 

ÖNE ÇIKAN GÖRÜŞLERİ:

Kuytul, kendi çizgisini Rabbani ve tevhîdî bir hareket olarak nitelemektedir. Demokrasi, anayasa, kanun ve laiklik gibi yönetim şekil ve rejimlerini reddetmekte; ümmetin bu konularda sapkınlığa düştüğünü iddia etmektedir.

DEĞERLENDİRME:

Adana’da, Furkan Vakfı’na yönelik soruşturma kapsamında, vakfın kurucu başkanı tutuklu Alparslan Kuytul hakkında, 20 yıla kadar hapis cezası talebiyle yeni bir dava açıldı.

Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Furkan Vakfı kurucu başkanı Kuytul’un video söylemlerine yönelik yürütülen ek soruşturma tamamlandı. Kuytul hakkında hazırlanan 28 sayfalık birleştirme talepli iddianame, Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesine sunuldu.

Kuytul özellikle AKP iktidarına yönelik eleştirileriyle biliniyordu.

Mahkeme, Kuytul’un “örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme ve zincirleme şekilde terör örgütünün propagandasını yapma” iddiasıyla 20 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması istemiyle hazırlanan iddianameyi kabul ederek, aynı mahkemede devam eden davayla birleştirdi.

Kuytul’a yöneltilen suçlama ise ‘örgüt kurma’ iddiası oldu. İddianamede, Alparslan Kuytul’un sosyal medya konuşmalarının videosuna da yer verilip, darbe girişimini destekler mahiyette açıklamalar yaptığı öne sürüldü.

İddianamede ayrıca Hizmet Hareketi’ne yönelik hukuki olmayan ama birçok davanın açılmasına neden olan iddiaların benzerleri de sıralandı. Ayrıca Kuytul’un yaptığı açıklamalarla Hizmet hareketi’ne destek çıktığı ve bu yüzden ‘örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme’ suçunu işlediği öne sürüldü.

DAVA SÜRECİ
Adana’da yürütülen soruşturma kapsamında aralarında vakfın kurucu başkanı tutuklu Alparslan Kuytul’un da bulunduğu 3 kişi hakkında 41’er yıla, 42 kişi hakkında ise 21’er yıla kadar değişen hapis cezası istemiyle iddianame hazırlanmıştı.

Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen iddianame kısmen kabul edilmişti. İddianamede, Kuytul hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme ve silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak” suçlarından 20 yıl hapis, tutuksuz vakıf yöneticileri Gökhan Y. ve Mahfuz Ç. hakkında ise “terör örgütü propagandası yapmak” suçlarından 5’er yıl hapis cezası talep edilmişti.

Adem Özköse’nin hazırlayıp sunduğu ‘Sınırsız’ adlı internet programında Alparslan Kuytul Hocaefendinin son iddianamesi masaya yatırıldı.

Avukat Adem Tural “o zaman herkes için ‘ilerde böyle bir suç işleyebilir denilerek’ yargılama süreci başlatılabilir. dedi. “Burda aslında çok tehlikeli bir boyut var” diyerek devam eden Tural, ” Bu iddiamame ile Türkiyedeki bütün STK’lara ve İslami gruplara mesaj veriliyor. Siz islamı, Allah’ın yeryüzündeki hakimiyetini anlatırsanız, eninde sonunda önünüze bu iddianame çıkacak ve yarın “şu suçu işleyebilirsin” denilerek yargılayabilirsiniz” ifadelerini kullandı.

Mahkeme, terör kapsamına girmeyen diğer suçlamalar yönünden görevsizlik kararı verip Kuytul, Gökhan Y. ve Mahfuz Ç. ile diğer 42 kişi hakkındaki dava dosyasını, Adana Cumhuriyet Başsavcılığına iade etmişti. Dosya daha sonra gönderildiği Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan incelemenin ardından kabul edilerek, farklı bir dava daha görülmeye başlanmıştı.
Eşi ile son görüşmesinde AKP iktidarına seslenen Alparslan Kuytul, mazlumların beddualarının alındığı söyleyerek, “Korkup titreyiniz. Allah’ın azabına uğrayacaksınız. Gücünüzü kaybedeceksiniz, birbirinize düşeceksiniz, yaptıklarınız ortaya dökülecek, seveniniz kalmayacak, hayırlı hizmetleriniz unutulacak zulmünüzle hatırlanacaksınız.” ifadelerini kullandı.

Alparslan Kuytul’un eşi aracılığı ile yaptığı açıklaması şu şekilde:

“Ey benim namert düşmanlarım! Size boyun eğmem ve teslim olmam için iftiralarla beni hapse attırdınız. Allah’ın yardımıyla bunu başaramadınız. Zulmünüz beni daha da sağlamlaştırdı. “Alparslan Kuytul’a Özgürlük” yazan atkılarla yürüyen kadın ve erkek dava kardeşlerimin yüzlercesinin Emniyet’e götürülmesini sağladınız. Birçoğuna dava açtırdınız, sindiremediniz. 9 dava bana, 9 dava eşime açtırdınız, vazgeçiremediniz. Şimdi de biri 15, diğeri 16 yaşında kızlarıma benim özgürlüğüm için atkı ile yürüdüklerinden dolayı dava açtırdınız. Bu kadar mı alçaldınız?

“HAYIRLI HİZMETLERİNİZ UNUTULACAK ZULMÜNÜZLE HATIRLANACAKSINIZ”
Yaptıklarınız zulme olan nefretimi, İslam medeniyetine ve adaletine olan özlemimi arttırıyor. Zulmünüzle bizi pişiriyorsunuz. Zülüm kadar hızlı ve sağlam öğreten bir muallim yoktur. Unutmayın ki; zalim zulmünü arttırdıkça kendi sonunu hızlandırır. Allah ile mazlumun bedduası arasında perde yoktur. Çok mazlumun bedduasını aldınız, korkup titreyiniz. Allah’ın azabına uğrayacaksınız. Gücünüzü kaybedeceksiniz, birbirinize düşeceksiniz, yaptıklarınız ortaya dökülecek, seveniniz kalmayacak, hayırlı hizmetleriniz unutulacak zulmünüzle hatırlanacaksınız.”

“UTANMIYOR MUSUNUZ?”
15-16 yaşındaki kızlarımı böyle bir sebeple mahkemeye çıkarmanız hem onlar için hem de benim için bir şeref, sizin için ise bir zillettir. 15 yaşında Emniyete, karakola, tomalara, coplara, biber gazına, plastik mermilere, mahkemelere alışan bir nesil meydana getiriyorsunuz. Utanmıyor musunuz?

Haftalık telefon konuşmalarımı dinleyenler çoğalınca eşimle yaptığım telefon konuşmasını bile yasaklattınız. Hem de mahkeme kararını beklemeden ve bir anda iptal ettirdiniz. Ayda bir defa çocuklarımı görüyordum, onu da engelleyecek karar aldırdınız. Ayda bir defa zindandan çıkıp toprağa basıyordum, onu da yasaklattınız. Müebbet hapis cezası alanlara bile verilen başka mahkûmlarla haftalık sohbet hakkını dahi bana verdirmiyorsunuz. Merak ediyorum siz kendinizi nasıl varlıklar olarak görüyorsunuz? Memlekette ne ifade hürriyeti bıraktınız ne adalet.

AHMET MAHMUT ÜNLÜ (CÜBBELİ AHMET)

1965 İstanbul Fatih doğumlu Cübbeli Ahmet diye bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, ilkokuldan sonra ortaokulu dışarıdan bitirmiş, Fatih İsmailağa’da ve Rize’nin Pazar ilçesinde Tütüncüler Köyü Kur’an Kursu’nda medrese eğitimi almıştır. 1999 yılında yaptığı 17 Ağustos depremiyle ilgili konuşmasından dolayı 13 ay hapis yatmıştır. Yine 12 Ekim 2011 tarihinde Karagümrük Çetesi operasyonu kapsamında gözaltına alındıktan sonra 7 Aralık 2012 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye olmuştur.

ÖNE ÇIKAN GÖRÜŞLERİ:

Aylık dergide ve haftalık sohbetlerinde sıkça yer verdiği dualar sebebiyle bazı kesimlerin İslam diniyle alay ettikleri gözlemlenmektedir. Cinsel uzva üflenecek dua, cehennemi haram kılan dua vb. dualar örnek gösterilebilir.

FAALİYETLERİ:

Altmıştan fazla derleme ve tercüme mahiyetinde eseri olan Ünlü, geniş kitlelere ulaşmaktadır. Ünlü, Arifan dergisinde yazılar yazmakta, her çarşamba ve perşembe akşamı Lalegül TV’de ve Lalegül FM’de sohbet programı yapmaktadır.

DEĞERLENDİRME:

Hadis Usulüne adeta tavır alması ve ilmi eleştirileri dikkate almaması, ciddi bir problem olarak görülmelidir. Dini ticarî amaçlarla kullanması dikkat çekmektedir.
Bülent Korucu’nun tanımıyla: Cübbeli, Perinçek’in kanalında Perinçek’i savunurken başlarda kızdığını ama bazı şeyleri görünce ikna olduğunu şu cümleyle özetliyor: “O noktaları görünce dedim abimiz, devlete hizmet ediyor.” Ayrıntıları kendi portresine havale edip burada keseyim. Evet o, psikolojik harp operasyonlarında kullanılan mahir bir provokatör, Cübbeli ise merdiven altında çalışan kurnaz bir fasoncu. Piyasanın ihtiyacına anında tepki veren taşra tüccarı.

PATENTİ ALINMIŞ BİR DİN…
Cübbeli’nin elinde diğerinde olmayan bir sihirli değnek var: din. Onu ve benzerlerini köşeye sıkıştırmak, mahcup etmek, özür dilemek zorunda bırakmak mümkün değil. Din, her türlü sıkıştırmadan kurtulmanın yolu ve ilkesizliğin kılıfı. Her şeyin izahını yapabilecekleri gayri meşru eylemlerini bir anda sevaba dönüştürecek sihirli değnek. Saydıklarımı yapabilmek için kendi üretimleri olan ve patent hakkını ellerinde tuttukları bir dine ihtiyaç vardı; öyle de oldu. Ruhban sınıfının ortaya çıkmasıyla dinin ticarileşmesi arasında birbirini doğuran bir ilişki bulunuyor. Kuran’ı değiştiremiyorlar ama onda olmayan ticari metaya dönüştürdükleri bir şey kurguluyorlar.
Gezi Direnişine dindarlar ve muhafazakarlar da ilgi gösteriyorsa hemen atlayıp İhsan Eliaçık’la polemiğe giriyor. Ona ‘Kelle kulak yerinde Gezi İmamı’ diye yükleniyor. İstanbul’da AKP’nin seçimi kaybetme ihtimali yükseliyor. ‘Hoca’ mikrofonu kapıp başlıyor: Binali Bey’e seçimi kaybettirmek, yani oy vermemek haram. Seçim yenilgisini Erdoğan bile kabullenince “ben ‘İmamoğlu’na oy vermek haramdır’ demedim” diye yan çiziyor. Bir kaç gün geçiyor, Perinçek’in yayın organına ‘dedim ama hele bir sor niye dedim’ kıvamında açıklama yapıyor: “Saadetçilere, ‘yaptığınız haramdır’ dedim. Çünkü kaybettirdiniz, kimi kazandırmış oluyorsunuz. Haram kelimesinde bizim muhatabımız Saadet, helalden haramdan anlayan kesim.”

Tam burada ona neden ‘fasoncu’ ya da ‘işporta matruşkası’ dediğimin örneğini verebilirim. Seçimden önce yaptığı ‘AKP’ye oy vermemek haramdır’ içerikli konuşmada bunun izlerini görebilirsiniz. Mesela “Temel bey ayrı alem. Başka şeyler de haber aldım bir yerlerden. O daha bir vahim de. Arka planda neleer var.” diyor. Ucuz derin kulak numaraları… AKP trolleri ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çok istismar ettiği veri kopyalama meselesini de pas geçmiyor: “18 günde ne yaptı kozmik odaya giriyor. Devletin en önemli, en istihbari hizmetinde bulunup adı sanı belli olmayan insanların isimleri dış güçlere verilip öldürttürülecek.” Onu dinleyenlerden kaçı “Devletin operasyonel elemanlarının listesi İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’nde mi tutuluyor?” Sorusunu sormuştur sizce!

Tüccar ve Cübbeli kelimeleri yan yana durduğunda herkesin aklına onun pazarladığı din geliyor. Laikçi Kemalistlerin olur olmaz kullandığı için şirazesini kaybetmiş bir kelime var: Dinci. Cüppeli Ahmet için bu kelime cuk oturuyor. Kelimenin tam anlamıyla din alıp satan bir dinci. Kurduğu şirket Cübbeli Ahmet ürünleri (CAH) satıyor. Kabir azabından koruyan kefen, yangın başta olmak üzere kaza-belayı uzaklaştıran nalın, peygamber sakalı yıkanmış içme suyu gibi liste uzayıp gidiyor. Su için paketleme tesisi bile açtığını kayıtlara geçirip kefen ve nalını pazarlama taktiklerinden bahsedelim.

Kefene Allah’ın isimlerini yazıyor ama pahalı hammadde kullanıyor, malzemeden çalmıyor. “Diğer kefenler imamların elinde kalıyor, bunun dokuması da sağlam. Ceylan derisi ya da Kabe örtüsüne yazılması lazım. Benim var ama herkese Kabe örtüsü bulmak mümkün değil. Ceylan derisine yazdık, hakiki misk ve safranla yazılması gerekiyor. Onlar da ne kadar pahalı biliyor musunuz?” Hoca, stok maliyetine ya da satılmayan ürüne de katlanmak istemiyor. Nalınlar için ön ödeme ve sipariş şartı koşuyor. Eee gemin batmasın, evin yanmasın(!) İstiyorsan maliyetine katlanacaksın.

Cübbeli Tacir, en büyük vurgununu Fadıl Akgündüz (Jet Fadıl)’la ortaklığından vuracaktı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, Fadıl yine battı. Kendisini savunurken söylediklerinden anladığımıza göre iki daire karşılığında Jet Fadıl’ın son vurgununa payanda olmuş. “Fadıl Bey’in otelinden yer alın demedim sadece fetva soranlara caiz dedim. Sen enayilik ettiysen ben de enayilik ettim. Benim de birkaç dairem gitti.” demesi yanıltmasın, temel atma töreninin şeref konuğu ve kutsayıcısı olarak başroldeydi.

Bu arada Akgündüz’ün tutuksuz yargılandığı dolandırıcılık davasında mağdur avukatları başka bir iddiayı ortaya attı. Avukat, Jet Fadıl’ın Marmaris’teki otelinde tatil yaptırdığı Cübbeli’yi gizlice kaydettirdiği ve o görüntülerle şantaj yaptığını öne sürdü. Mahkeme, yargılamanın konusu olmadığı için CD’yi işleme koymadı.

Fuhuş iddiaları Cüppeli Ahmet’in başını sıklıkla ağrıtıyor. Bu yüzden tutuklandı ve yargılandı. Şimdilerde internete düşen görüntülerin komplo olduğunu öne sürse de mahkemede Özbek bir kadınla nikahlandığını ve kamera görüntülerinin internete düşürüldüğünü söyledi. Görüntülerin kendisine ait olduğunu ve bunu inkar etmediğini belirten Cübbeli, “Cemaat madde madde o değil diye açıkladı. Ancak ben ilk günden beri inkar etmedim.” dedi. Görüntülerdeki kadını nikahlayıp sonra boşandığını, yazar Emine Şenliklioğlu da doğruluyor ve ekliyordu: “Savcıya dedim ki ne olur, Allah aşkına serbest bırakın. O alışkındır böyle sık nikah yapmaya ama kesinlikle kadın satışına bulaşmaz.” Şenliklioğlu ile Cübbeli’nin arası bu sözler yüzünden açıldı ve mahkemelik oldular.

İmam nikahı, dinin araçsallaştırılmasının en somut örneği; günahı meşru gösterme kurnazlığı. Ne yazık ki yukarıdan aşağıya süratle yayıldı.

‘Askere gitmeyen vatanseverler’ listesinin mümtaz üyelerinden biri de Cübbeli Ahmet; tıpkı Aziz Yıldırım, Ahmet Hakan, Sedat Peker gibi…2000’deki bir konuşmasında: “Askere gitmemek için 13 yıl önce çürük raporu aldım, bu yeni ortaya çıktı. Bir konuşmamda depremin Silahlı Kuvvetlere ders olduğunu söylemiştim, kuyruk acıları var. Deniz hastanesinden kanımda yüksek şeker olduğuna dair rapor aldım ve askerlikten kurtuldum.”

Matruşkayı kaldırdıkça alttan başka bir yüz çıkıyor. En alttaki yüz dünyaperest dinci bir hedonist. Acarkent’teki yüzme havuzlu villasının savunurken “Yüzmem lazım ama harama bakmamak için denize umumi havuzlara gidemiyorum. Erkek havuzları bile haram.” Diyor. Malta’da bikinili kadınlarla birlikte yüzerken yakalanıca “Avret yerleri açık olarak denize girmek yasaktır. Ben haşemalıyım. Bunda ne mahzur var.” Diye çark ediyor. Lüks yaşantısını “Allah ‘nimetini kulunun üzerinde görmek ister’ hadis-i şerifiyle savunuyor.

İsterse lüks yaşayabilir, günahları onunla vicdanı arasında karışamayız. Sorun din ticareti yapmasında, din ile aldatmasında. Dini, her türlü günahı, suçu örtbas edebileceği bir örtü olarak kullanıyor olmasında. Tıpkı makyavelist kuklacı Hayrettin Karaman gibi…

ERENKÖY CEMAATİ ERENKÖY

Cemaati, ismini şeyhleri Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun 1955’ten sonra İstanbul’da görev yaptığı Zihni Paşa Camii’nin bulunduğu Erenköy semtinden alır. Öne Çıkan Görüşleri Nakşiliğe bağlı bu cemaatte tasavvufî söylem ön plandadır. Bazı yönlerden sahih İslam öğretisiyle çelişkili görülen rabıta, istiğâse, istimdat, müridin gassâl elinde meyyit gibi olması gerektiği vb. düşünceler bu cemaatte de benimsenmiştir.

FAALİYETLERİ:

Cemaate bağlı vakıf ve kuruluşlar arasında en dikkat çekenleri, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, Muradiye Kültür Vakfı ve İLAM (İlmî Araştırmalar Merkezi)’dır. Sadece hayri hizmetler değil; okullar, kurslar vb. aracılığıyla eğitim ve öğretim faaliyetleri de yürütmektedirler.

DEĞERLENDİRME:

Erenköy cemaati Nakşibendiliğin esnaf ve zanaatkarlar kolu olarak bilinir. Üst gelir düzeyine sahip mensupların sayılarının oldukça fazla olduğu ifade edilmektedir. Geleneksel tarikat anlayışlarında görülen ve özgün dini telakki ve uygulamalar açısından sakıncalı olarak değerlendirilebilecek bazı hususlar, Erenköy Cemaatinde de bulunmaktadır. Bununla birlikte söylem ve eylemleri itibariyle uyumlu ve mutedil bir görüntü sergilemektedir.

IŞIKÇILAR CEMAATİ

Işıkçılar Cemaati’nin kurucusu, “Tam İlmihal Saadet-i Ebediyye” kitabının yazarı Hüseyin Hilmi Işık’tır. Nakşîlerin bir kolu olduğu iddia edilir. Işık’ın 2001’de vefat etmesiyle damadı Enver Ören oluşumun lideri olmuştur. Ören, 1970 yılına kadar İstanbul Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. “Türkiye Gazetesi” adını alan gazeteyi 1970 yılında çıkarmaya başladı. Ören, 1975 yılında da İhlas Vakfı’nı kurdu. 1993 yılında İhlas Holding adıyla şirketleşti, İhlas Haber Ajansı’nı ve TGRT’yi kurdu. BDDK tarafından el konulan İhlas Finansı da 1995’te kurmuştur. Ören, 2013 tarihinde vefat etmiştir. Yerine geçen oğlu Ahmet Mücahit Ören, Amerika’da yaşamaktadır.

ÖNE ÇIKAN GÖRÜŞLERİ:

Hüseyin Hilmi Işık’ın kaleme aldığı, 1963’te bastırılan “Tam İlmihâl” adlı (temel referans aldıklaı) kitapta, Hanefi mezhebinin temel yaklaşımıyla bağdaşmayan vurgular dikkat çekmektedir. Faaliyetleri İhlas Holding, Türkiye Gazetesi, TGRT Haber, TGRT FM, TGRT Belgesel Tv, İhlas Eğitim Kurumlan, Hakikat Kitabevi, Hüseyin Hilmi Işık’ın eserleri, İhlas Vakfı, Türkiye Takvimi, Türkiye Çocuk dergisi, İrfan Turizm (hac umre hizmetleri).Ayrıca birçok internet sitesi aracığıyla da çeşitli yayınlar yapmaktadırlar.

DEĞERLENDİRME:

Klasik anlamda bir tarikat veya dini bir cemaatten farklı bir yapıdır. Dini lideri: Hüseyin Hilmi Işık. Ön plana çıkan isimler: Mücahid Ören, Osman Ünlü, Mehmet Ali Demirbaş, Mehmet Said Arvas ve Ramazan Ayvallı. Oluşum siyasi olarak milliyetçi muhafazakâr (AKP ile MHP ittifakı) bir çizgidedir. Öte yandan oluşumun bazı söylemlerinin din istismarına kapı araladığı görülmüştür. H. Hilmi Işık’ın öğretileri doğrultusunda, devletle barışık, siyasilerle yakınlık içerisinde bir çizginin benimsendiği görülmektedir.

NURETTİN ŞİRİN

1964 yılında Trabzon’da doğdu. 1982 yılında Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne girdi. 1985 yılında aylık İstiklal (daha sonra Şehadet) degisini, 1990-93 yılları arasında aylık Tevhid dergisini çıkardı. Haftalık ve günlük yayınlanan Selam Gazetesi’nde köşe yazarlığı ve haber müdürlüğü yaptı. 1979, 1981, 1989, 1995, 1997 yıllarında tutuklanarak cezaevine konuldu, yaklaşık 10 yıl hapis yattı. Halen Kudüs TV genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır.

ÖNE ÇIKAN GÖRÜŞLERİ:

Şirin’in düşüncesinin ana merkezini Kudüs davası oluşturmaktadır.

FAALİYETLERİ:

Şirin; www.velfecr.com, www.israhaber.com internet siteleri ve “İsra Kültür Merkezi” aracılığıyla sosyal faaliyetlerini sürdürmektedir.

DEĞERLENDİRME

Türkiye’deki İran-Hizbullah lobisinden olduğu yönünde değerlendirmelere rastlamak mümkündür. Asıl amacının “vahdet” söylemi altında takiyye yapmak suretiyle Şiiliği yaymak, İran ve Hizbullah propagandası yapmak olduğu söylenmektedir ki yazdığı yazılar, TV programlarındaki söylemlerde bu iddianın izdüşümlerini görmek mümkündür. Genel yayın yönetmenliğini yaptığı Kudüs TV de günümüzde bu lobinin medya ayağı gibi değerlendirilmektedir.

İSKENDERPAŞA CEMAATİ

Nakşibendiyye Tarikatının Hâlidiyye koluna bağlıdır. Aralarında Muhammed Zahid Kotku’nun şeyhi Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendinin de bulunduğu 116 kişiye hilâfet veren Ahmet Ziyaüddin Gümüşhânevî (18131893) yayılmalarında önemli bir rol oynamıştır. Gümüşhânevî’den sonra Şehzadebaşı İsmail Paşa Medresesi müderrisi Mustafa Feyzi Efendi (1267/1851) pek çok talebe yetiştirmiştir. Onun hilafet verdiği talebelerinden Mehmet Zahit Kotku (1897-1980), çeşitli camilerde imamlık görevi ifa etmiştir. Fatih İskenderpaşa Camii’ndeki görevini vefatına kadar sürdürmüştür. Cemaatin başına Kotku’dan sonra damadı Mahmud Es’ad Coşan (1938-2001) geçmiş, 2001 yılında hayatını kaybetmiştir. Yerine, 1963 doğumlu olan oğlu Nureddin Coşan geçmiştir. Nureddin Coşan Ankara İmam-Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra Suudi Arabistan’da Arapça eğitimi, ABD’de işletme eğitimi almıştır. Babası Es’ad Coşan’ın vefatı üzerine, vasiyeti gereği onun sorumluluk ve görevlerini devralmıştır.

ÖNE ÇIKAN GÖRÜŞLERİ:

Cemaat mensuplarının geleneksel tasavvuf ritüelleri bağlamında diğer Nakşi cemaatlerden çok farkları bulunmamaktadır.

FAALİYETLERİ:

Cemaatin bir diğer özelliği siyasetle ve siyasetçilerle yakından ilgilenmeleridir. Zahid Kotku döneminde, cemaatin önde gelen isimleri Milli Nizam ve Milli Selamet Partisi’nin kurulmasında aktif rol üstlenmişlerdir. Ancak daha sonra cemaat ile Necmettin Erbakan ve çevresi arasında ihtilaf çıkmıştır. Mahmud Esad Coşan 1987 yılında Refah Partisi’ni desteklemişse de Coşan daha sonra kendi partisini kurma çabasına girmiştir. 28 Şubat döneminde ise Büyük Birlik Partisi’ne yakın durmuştur. Türkiye’de tarikat-siyaset-ticaret ilişkisi bağlamında İskenderpaşa Cemaati önemli veriler barındırmaktadır.

HAYDAR BAŞ

1947 yılında Trabzon’da doğdu. 1970 yılında Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdi. Kullandığı akademik unvanlar ile ilgili yaygın kanaat, usulüne uygun olarak elde edilmediği yönündedir. Çeşitli devlet okullarında yedi yıl öğretmenlik yapmış ve İPA A.Ş.’nin Bölge Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. Baş, Bağımsız Türkiye Partisi’nin genel başkanlığını yapmaktadır. İddiaya göre Haydar Baş, Kâdirî şeyhi Hacı Mustafa Hayri Öğüt’ün 1979 yılında vefatının ardından onun yerine geçmiştir. Kâdirîliğin bir kolu olan bu teşekkül, onunla birlikte “İcmalciler” veya “Haydar Baş Grubu” olarak tanınmıştır.

ÖNE ÇIKAN GÖRÜŞLERİ:

Baş’ın, özellikle son dönemde yazdığı eserlerde, yazılı ve görsel medyaya yansıyan görüşlerinde, Şii vurgulu söylemlerinin ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. Ona göre Hz. Ali’den başka halife yoktur, Mehdi hayattadır ve insanların arasında dolaşmaktadır.

FAALİYETLERİ

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP), BAŞ Şirketler Grubu, BAŞ Çelik Fabrikaları, BAŞ Ticaret A.Ş., BAŞ Isı Sanayi. Özel Meltem Kolejleri, İlmî Araştırmalar Vakfı, Özel Meltem Hastaneleri, Özel Meltem Diş Poliklinikleri. İcmal dergisi, Öğüt dergisi, Mesaj dergisi, Yeni Mesaj Gazetesi, Meltem Radyo/TV, Mesaj TV, Kadırga TV, Sıhhat TV, Köy TV, Av TV, Kanal 99.

DEĞERLENDİRME:

Rusya yanlısı Baş ve grubunun, özellikle son dönemlerde söylemlerine yansıyan Şiî vurgusuna bakıldığında, mezkûr çevrelerle yakın bir ilişki içinde olduğu çıkarımını yapmak mümkündür. Haydar Baş’ın Rus sempatizanlığının ikili ilişkilerle ortak anlaşmalara imza atacak kadar ileri boyutta olduğu biliniyor. Bu noktada DUMA’nın diğer kripto yahut terör yapılanmalarıyla olan ilişkileri dikkati çekiyor.
Hatırlanacağı üzere Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma’ya bağlı Jeopolitik Konular Komitesi’nde, 10 PKK’lı Kürt grubu çalışma yapmış bu Komite yardımıyla, PKK lehine Moskova’da konferanslar hazırlanmıştı.
Rusya’da bulunan PKK destekli Kürt Parlamentosu, Rusya Parlamentosu Jeopolitik Konular Komitesi’nin desteği ile Moskova’da “Rus ve Kürt Halkları Arasında İşbirliği Konferansı” adı altında bir toplantı düzenlemişti.
Bu sözde sürgünde Kürt Parlamentosu’nun Yürütme Komitesi üyesi Rüstem Broy konferansın resmi program broşürlerinde, “Duma Jeopolitik Konular Komitesi Uzmanı” sıfatıyla tanıtılmış, bazı Rus Milletvekillerinin de konuştuğu bu konferansın oturum başkanlığını yürütmüştü. PKK’nın Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Doğu Avrupa ülkeleri sorumlusu olarak tanıtılan Mahir Velat, Kürt sorununun çözümü için Rusya’ya “tek başına” arabulucu olma teklifinde bulunduklarını açıklamıştı. Velat, toplantıya ara verildiği sırada bir grup gazeteciye yaptığı açıklamada da, “Jeopolitik Komite’de 10 kişilik Kürt grubumuz çalışma yapmaktadır. Bu bizim için büyük başarıdır” diye konuşmuştu. Moskova’da “sosyal örgüt” olarak faaliyet gösteren Kürt kuruluşlarının PKK bağlantıları bu konferansla açığa çıkmış gazeteci ve konuşmacılar da dahil toplam 50-60 kişinin katıldığı konferansta, Türkiye sık sık “Pan-Türkizm”le suçlanırken, “Rusya’yı parçalamaya çalışan” ABD, İngiltere ve Türkiye’ye karşı Rusya’nın önlem alması teklifini sunmuşlardı. Konferansın program broşürlerinde, “PKK’nın bir kolu olan ERNK’nın, BDT ve Doğu Avrupa Ülkeleri Sorumlusu” olarak yer verilen Velat’ın PKK’nın en üst düzey birkaç şefinden biri olarak tanındığı ve yıllardır Moskova’da barınmasına göz yumulan bir kişi olduğu ortaya çıktı.

DEVAMI GELİYOR… SONUÇ…

Editörün notu: Diyanet’in AKP iktidarı yanlısı raporuna ilaveten, konunun uzmanları tarafından hazırlanan gerçek ve tarafsız görüşler ilave edilmiştir.

Ukrayna Haber

Ukrayna'nın, ilk Türkçe haber sitesi.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

BU HABERLER YAZILIRKEN NE MİLYARDER SERMAYE SAHİPLERİNDEN, NE DE ÇIKAR ÇEVRELERİNDEN DESTEK ALMIYORUZ… LÜTFEN REKLAM ENGELLEYİCİYİ DEVRE DIŞI BIRAKARAK SİTEMİZDEKİ GERÇEK HABERCİLİĞE DESTEK OLUNUZ... BU REKLAMLARA TIKLAYARAK GAZETECİLERİN BAĞIMSIZ OLMASINA YARDIMCI OLUNUZ... BAŞKA GELİRİMİZ YOK. DESTEĞİNİZ İÇİN, TEŞEKKÜR EDERİZ. PAYPAL: [email protected]