Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna'daki savaşın birinci yılında Rusya'nın kayıpları.
Haberler

Fethullah Gülen için “müslümanların soros”u diyen Rus kadın gazeteciyle yarıda kestiğim röportaj!..

İnsanın dertsiz başına “dert açacağını” genç kadını gördüğümün ikinci dakikasında anlayıvermiştim…

Rahat ve güzel bir kadındı…

Benimle röportaj yapmak istemiş defalarca aramıştı…

O günlerde çok yoğundum…

Birkaç randevumun arasına sıkıştırıvermiştim onunla görüşmeyi…

Kısa bir görüşme olmasını bekliyordum…

Yirmi dakika civarında…

Kanyon’da her zaman gittiğim restoranda, başka masada arkadaşlarım ve görüşmelerim vardı…

Onlara “bana biraz müsaade” deyip, içerdeki bir masaya geçtim genç kadınla röportajı yapmak için…

***

Öğleden sonra saatleriydi…

Şık ve albenili bir kıyafetle gelen konuğuma “Ne alırsınız?..” diye sordum…

– “Beyaz şarap…” dedi, “Biraz da peynir…”

Ona şarap söyledim, kendime de kahve…

Konuşmaya başladık…

Gezi Parkı olaylarının bütün hızıyla devam ettiği günlerdi…

Her şey çok hassastı…

Etrafta her türlü tezvirat, spekülasyon ve suçlama gırla gidiyordu…

Söylenecek her sözün gideceği ve başınıza hiç istemeyeceğiniz sonuçlar doğuracağı günlerdi…

Genç kadın ise durumu “umursamaz” görünüyordu ve almak istediği mesajı almaya fikslenmiş görünüyordu…

Amacı ne olduğunu öğrenmek, ülke içinde isim yapmış bir gazeteciden durum hakkında bilgi edinmek değildi…

Hatta hiç oralı değildi…

Bunu ilk dakikada fark etmiştim…

En hassas konuları “leblebi çekirdek” gibi soruyordu…

ŞARABIN ETKİSİ

İlk kadeh şarabını beş dakika içinde bitirdi…

– “Ben bir şarap daha alabilir miyim?..” dedi…

Ne de olsa Rus’tu…

Yine de bir gazetecinin röportaj yapma biçimine pek benzemiyordu…

Röportaja gittiği misafirinden “şarap ve

peynir isteyerek başlayan bir uvertür”, “Ben bir şarap ve sonrasında bir şarap daha alabilir miyim” diye devam eden bir güzergah, bana “röportajın sağlıklı gitmeyeceğini” düşündürtüyordu…

Elbette Ruslar içki konusunda antrenmanlıydılar…

Ben de içki konusunda pek tecrübesiz sayılmazdım…

Neyin nereye gidebileceğini bilecek kadar tecrübeli en azından…

Kendim kahve içsem de, “bu kadar içkiyle bir röportajın nereye gidebileceğini” anlayabilecek kıvamdaydım…

***

Atina günlerim gelmişti aklıma…

Yunan başkentini o yıllarda merkez üssü

yapan yabancı gazetecilerle, arka arkaya viskileri devirdiğimiz ilk gazetecilik günleri gelmişti gözümün önüne…

İçkili gazeteci muhabbetlerinden, pek hayırlı sonuçlar çıkmayacağını bildiğimden, röportaj başladığında kendimi belli belirsiz bir korumaya aldım…

MİNİ KAMERALI KAYIT CİHAZI

Darya Aslamova oturur oturmaz önüme mini kameralı bir kayıt cihazı kurmuştu…

– “İsterseniz mini kamerayı kaldırayım…” dedi…

– “Hayır” dedim, “Kalsın kamera; benim için bir sakıncası yok…”

Kameranın kalmasının bir sakıncası yoktu fakat genç kadının Türkiye’nin en hassas konularına şaraba meze leblebi çekirdek mantağıyla yaklaşması sorunluydu…

İçtiği şarabın etkisiyle aklına gelen kimseler hakkında olur olmaz “cüretkar suçlamalar” yapılmasını istiyordu…

Olmayınca da, “istediğini alamamış bir gazeteci edasıyla mutsuz ve tatminsiz bir ifade takınıyordu…”

FETHULLAH GÜLEN SORUSU

Gezi Pakı olaylarının henüz ilk günleriydi…

– “Polisin Gülen cemaatinin etkisi altında

olduğu için, hükümeti zorda bırakmak amacıyla orantısız güç kullandığı söyleniyor… Siz de böyle olduğunu düşünüyor musunuz?..”

Dakika bir gol bir…

Hiç tanımadığın bir yabancı kadın gazeteci, karşına gelecek, bir soru içinde “on tane herbiri birbirinden ağır iddiayı” hiçbir şey olmamış gibi soracak, senden de onaylamanı bekleyecek…

Ben onun gibi şarap içmiyordum…

Cezbeden güzelliği ise hiç umurumun teki değildi…

Sonradan bu kadın gazeteciden dolayı büyük bir tartışmanın ortasında kalan Mehmet Barlas gibi böyle durumlarda “nezaket” kurallarını önemseyen bir gazeteci hiç değildim…

– “Bu ne biçim soru” gibisinden baktım genç kadına…

– “Bu söylediğiniz ihtimalin belgesi olan bir kanıtı yok elimde… Onun için söyleyemem böyle bir şey…” dedim…

Kendim bile verdiğim cevaba sinirlenmiştim…

Ne o öyle “diplomat gibi bir cevap” vermek zorunda kalmıştım…

***

Ancak daha ilk sorudan öylesine provokatif yaklaşmıştı ki, tanımadığım genç Rus kadın gazeteci konusunda “kendimi korumaya almamın” dışında refleks gelmemişti içimden…

Bir taraftan da gözlemlemeye başlamıştım genç kadını…

Leblebi çekirdek gibi sorduğu ve cevap beklediği sorulardaki cüreti sinirlendirmişti beni…

Bu tipten yabancı gazetecilere yıllar önce

Atina’da sık sık rastlardım…

Sonraları onların yalnızca gazeteci olmadığını fark etmiştim…

Gazeteciliğin onlara her soruyu uluorta ve cüretkarca sorma hakkını verdiğini sanırlardı…

“YOKSA SİZ DE?..”

Genç kadın gazeteci benden istediği cevabı alamayınca, eski bir gazetecilik numarasına başvurdu:

– “Sizin cevap vermediğiniz soruya, konuştuğum birçok kişi cevap verdi… ‘Evet öyle’ dedi… Ben onlardan duydum, onun için size soruyorum… Dün Mehmet Barlas’la görüşmüştüm… Çok önemli şeyler söyledi… Önemli bir röportajdı…”

Aklınca, beni tahrik ediyordu…

– “Aaa öyle mi madem öyle söylediler ben de açıklayayım bari” diye bülbül kesilecektim…

– “Hanımefendi” dedim; “Ben bir gazeteciyim… Elimde belge ve somut kanıt olmadan konuşmam… Bu söylediğiniz iddianın olduğunu gösteren bir kanıt yok elimde… Kusura bakmayın…”

Minik kamera çalışmaya devam ediyordu…

Sinir katsayım ise yükselmekteydi…

Kadın o anda “tahrik etmekteki cüretinin son sınırına dayanıverdi aniden…”

Sanki portakal fiyatını soruyormuş gibi bir aleladelikte;

– “Yoksa siz Fethullahçı mısınız?..” deyiverdi…

Sinirden deliye dönmüştüm…

Tersten tahrik ederek beni konuşturacağını sanıyordu…

İstihbaratçı ya da polis taktikleriydi bunlar…

YARIDA KESİLEN RÖPORTAJ

– “Siz kim olarak böyle bir soruyu kendinizde sorma hakkını buluyorsunuz?..” dedim…

Patlama anlarımdaki zaptedilmez tepkilerim birer birer fışkırıyordu içimden…

– “Siz röportaj yaptığınız bir gazeteciye nasıl böyle bir soru sorabiliyorsunuz?.. Sizinle röportaj falan yapmam ben hanımefendi… Bitmiştir bu röportaj…”

***

Hiç böyle bir tepki almamış olduğunu fark etmiştim…

– “Gazeteci gazeteciye konuşuyoruz ne var bunda alınacak?..” gibisinden ucuz bir formüle başvurdu…

– “Gazeteci gazeteciyle böyle röportaj yapmaz…” dedim;

– “33 yıllık gazetecilik hayatımda böyle bir tavır ve röportaj görmedim…”

Gülümseyerek ve alttan alarak durumu düzeltmeye çalışıyordu…

Arada üçüncü şarap masaya gelmiş, daha kaçıncıya doğru gideceğimiz belli değildi…

Geldiği andan itibaren, tavırlar, davranışlar, şaraplar, peynirler, sorulardaki sınır tanımaz cüretkarlıklar…

Buna bir gazeteci röportajı demeye bin şahit isterdi…

Bir şeyler söyletmek ve bunları kullanmak istiyordu…

Anladığım kadarıyla görüştüğü kişilere ilk aşamadan itibaren “Fethullah Gülen’le ilgili suçlayıcı bir şeyler söyletmeye” çalışıyordu…

***

Olabilir çalışabilirdi de…

Tavrı, cüretkarlığı ve yabancı bir ülkeyle ilgili olayları bir gazeteciden öğrenmeyi değil, suçlamaları talep eden soruları ile irite ediciydi…

Genç kadında kabul edilmez bulduğum, bir röportajcı olarak hangi görüşü savunduğu değil, röportaj yapmasındaki amacın “birilerini suçlayacak malzeme bulmaktan ibaret” olduğunu anlamamdı…

Kendi düşüncelerini yoğurmuş, şimdi kendisine bunları onaylatacak “adam” arıyordu…

Sonradan öğrendim ki; Mehmet Barlas evinde konuk etmiş kadın gazeteciyi…

Konyak içerken, bir punduna getirmiş

“Fethullah Gülen için Müslümanların Soros’u deniyor, doğru mu?..” demişti…

Mehmet Barlas’la, Ekrem Dumanlı arasında bu sözden kaynaklanan ve günlerdir devam eden tartışmayı izlerken, Komsomolskaya

Pravda muhabiri aynı Darya Aslamova’yla yaşadığım bu olay geldi gözlerimin önüne…

Kadın gazetecinin “başıma dert olacağını ikinci dakikada anladığım o yarım kalan söyleşiye…”

***

Ekrem Dumanlı, Mehmet Barlas’ı Fethullah Gülen için bu ifadeleri kullanmakla eleştiriyor ve üzüntülerini bildiriyordu…

Barlas ise, “Bu sözü kendisinin söylemediğini, ifadenin kadın gazeteciye ait olduğunu” ifade ediyordu…

Ekrem Dumanlı ikna olmuyordu…

Şöyle düşünüyordu;

– “Kadın gazeteci etmiş, fakat üstat da onaylamış…”

***

Bana gelince;

Darya Aslamova’yla röportajı, sorusu üzerine yarıda kestim…

– “Sizinle röportaj yapamayacağım…” dedim…

Bir kadına, böylesine bir davranışta bulunmanın, çok da nazik bir şey olmadığının farkındaydım…

Fakat o kadar sinirliydim ki, öteki masada beni beklemekte olan başka gazeteci arkadaşlara “isterseniz siz yapın… Ben yapmayacağım…” dedim ve genç kadının o ana kadar içtiği içkilerin hesabını ödeyip masadan kalktım…

Kadın gazeteciyi evinde ağırlayan ve sinirlendi mi benim gibi tepesi atmayıp, nezaketi elden bırakmayan Mehmet Barlas’la aramızda böyle bir fark olması doğaldı…

O bir kadın gazeteciye nezaketinden ötürü kendi evinde konyak içerken yaptığı tanımlamalar karşısında “Hayır öyle değil şöyle” diyememişti…

Bense Atina’nın arka sokaklarındaki gazetecilikten geliyordum…

Çok görmüştüm böylelerini…

Yunan başkenti “kaynardı” bir zamanlar böyle gazetecilerle!..

Atina’dan kalan bir yadigar tecrübe işte!..

Hayatımı böyle etkileyiverdi…

REHA MUHTAR | VATAN – [email protected]

Ukrayna Haber

Ukrayna'nın, ilk Türkçe haber sitesi.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

BU HABERLER YAZILIRKEN NE MİLYARDER SERMAYE SAHİPLERİNDEN, NE DE ÇIKAR ÇEVRELERİNDEN DESTEK ALMIYORUZ… LÜTFEN REKLAM ENGELLEYİCİYİ DEVRE DIŞI BIRAKARAK SİTEMİZDEKİ GERÇEK HABERCİLİĞE DESTEK OLUNUZ... BU REKLAMLARA TIKLAYARAK GAZETECİLERİN BAĞIMSIZ OLMASINA YARDIMCI OLUNUZ... BAŞKA GELİRİMİZ YOK. DESTEĞİNİZ İÇİN, TEŞEKKÜR EDERİZ. PAYPAL: [email protected]