Mücahit Kandemir

"Anadan doğma gurbetteyiz." diyen Mücahit ağabeyin ardından...

Büyük insanların ardından, benim gibi küçük insanlar ne yazabilir ki? 23 Ağustos‘ta babamın en yakın dostlarından, Mücahit Kandemir‘in hakkın rahmetine kavuştuğu haberini babamdan aldım.

“Anadan doğma gurbetteyiz.” diyen Mücahit ağabey çileli dünya hayatından asıl yurduna irtihal eyledi.

Ben, onu hayal meyal çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum. Beni omzunda taşıdığı yıllar olduğu için hatıralarım, maalesef çok sisli puslu. Tek bildiğim babamdan dinlediğim hatıraları, adı gibi yiğit bir insan olduğu ve örnek hayatı…

Mücahit ağabey, benim için yazılmaya devam eden bir destanın kahramanlarından birisiydi.

Bu dünyada onunla görüşme hayallerim ahrete kaldı. İnşaallah Allah, bizi orada da ayırmasın. Ben kim, o kim ama Rabbim diyor ki, “Bana yalvarın ki size karşılık vereyim.” (Mümin, 40/60) ben de bu ayetten aldığım cesaretle böyle bir kavuşma talebinde bulunuyorum.

Mücahit ağabey, bir zamanlar omzunda taşıdığı çocuğu, “Bizim Yunus” diyerek zirvelere taşır ümidiyle duasıyla, rahmetle yâd ediyorum.

KAZANDIĞINI EĞİTİME HARCARDI

Mücahit ağabey, Şereflikoçhisar‘da, yiğitlerin harman olduğu Karandere Köyü‘nde 1952’de dünyaya geldi. 1970 yılında Almanya’ya “misafir işçi” olarak gitmişti.

Mücahit ağabeyi diğer gurbetçilerden ayıran tarafı, çok okuması ve kazandığını şahsına harcamak yerine, yeni neslin eğitimine harcamasıydı. Köyüne yazlık villa yaptırmak yerine, beldesine okul yurt yaptırmak için çabalıyordu.. binlerce gencin kaliteli eğitim alması için elinde ne varsa veriyor, yoksa arıyor buluyor eksikleri tamamlıyordu. Bütün hayatını davasına vakfetmişti. Son nefesine kadar davasının kutlu yolundan ayrılmamıştı.

Mücahit ağabey, Alman‘ın ucu ucuna yetecek şekilde verdiği işçi aylığıyla inşa edilen eğitim müesseslerine destek oluyor, öğrencilere burs veriyor, bir taraftan da yurdundan yuvasından edilen muhacirlere muavenet için yollara düşüyordu.

O, yıllık izinlerinde; köyüne, sahillere, tatil beldelerinde değil, “Bütün mazlumların, yanındayız.. dünyada iyiler ve kötüler var gerisi teferruat” diyerek nerede bir muhtaç varsa oraya o ihtiyacı gidermek için koşan bir yiğitti.

Bir bakarsın, Hazar boylarında Azerbaycan‘dadır, Yunanistan‘da Ege‘nin çilesini çekenler iledir, bir bakarsın Polonya‘da bir gariban öğrencinin yanında, bir bakarsın Litvanya‘da. Nerede bir kimse yok mu? diyen duyulsa Mücahit ağabey bir varız diyenlerdendi.

Hiç bir şeyi olmasa muhtaçlar için ettiği duaları akıttığı gözyaşları vardı…

Onun gözyaşlarıyla suladığı beldeler, yeşerdi bahara durdu…

Babam 40 yıllık dostunu kaybetmişti.. ben de hayallerimde bir gün buluşma ümidini taşıdığım efsanevi kahramanım, Mücahit ağabeyimi kaybettim.

Ben sözlerimi uzatmayayım Mücahit ağabeye bırakayım:

Mücahit ağabeyin kaleminden:

İNSANCA YAŞAMANIN FORMÜLÜ*

Yolun sonu görünüyor, saçlar beyazladı, dişler çürüyor, dizler tutmuyor.. bir gün mutlaka öleceğiz, bunu tefekkür edip, Allah’ın lütuflarına şükretsek hayat anlamını bulur.

Ne diyor üstadımız; “Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider.” ömür bir çay gibi, akar gider.. bize de elemler bırakır.. Allah bizler aldananlardan eylemesin.

Ebedi hayat burada kazanılmakta. İşlediğin günahlar boynuna yüklenir, zerre kadar iyilik, zerre kadar kötülük hesaba çekilir. Rabbini tanıyan, zindanda da olsa saraylardadır. O’nu (cc) tanımayan, O’na (cc) kulluk yapmayan nadanlar, bilhassa günümüzün süfyanları, sarayda dahi olsa zindanda yaşarlar. Allah, cümlemizi doğru yoldan ayırmasın, emaneti sahibine, lekesiz teslim etmeyi nasip etsin, gerisi angarya.

“Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim.” Üstat bu dizelerle de, insanda ki derin ebediyet arzularını fani olan hiçbir şeyin insanı tatmin etmeyeceğini söylüyor. Bizlerse derin gafletle geçici dünyalık şeylere gönül veriyoruz, kimimiz mala, kimimiz makama, kimimiz eşe kimimiz evlada gönül bağlıyoruz.

Mücahit Kandemir

Her 100 yılda dünya dolup boşalmakta. İnsanın en büyük sorunu; ben kimim? nereden geliyorum? nereye gidiyorum? bu dünyada vazifem nedir? maalesef insanoğlunun çoğu bunları sormaz; yer, içer, eğlenir, ölümü düşünmez.. oysa bizi bu aleme getiren ve bize sormadan götüren yaradan Rabbimiz, şöyle buyurmaktadır: “Ben, cinleri ve insanları ancak (Ben’i tanısınlar ve) Bana ibadet etsinler diye yarattım.”  (Zariyat, 51/56). Ebedi hayat, O’na (cc) kulluk yapıp onun sanatını anlamak ve O’nu (cc) sevmek ve emanete ihanet etmeden kazanılır.

Hayalen, sorsan sana bir milyon sene ömür verilse ve dünya sultanlığıyla beraber sonunda yok olsan onu mu istersin, yoksa meşakkatli bir hayattan sonra ebedi alemde var olmak mı istersin?

“Cehennem bile olsa sonsuzluk isterim” der insan ebet için yaratılmış ondan başka hiç bir şey onu tatmin etmez.

Ey ahretini, üç günlük dünya hayatına satan, gafil iktidar sahipleri; bir gün hesap var, hak var, hukuk var, sonunda azap var.. eğer gerçekten inanıyorsanız zulümden vazgeçin dünya kimseye kalmaz.

Mealen Asr Suresi‘nde olduğu gibi: “Asra yemin olsun ki, insan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır” Bütün kötülüklerin temeli tul-i emeldir yani insanın dünyada ebedi kalacak gibi plan yapıp, çok uzun emeller ile yanlış hesapla aldanması. Oysa ölüm her an ense kökümüzde.

Allah, akıl-fikir versin ahir zamanda insanoğlu, hâlâ bir birinin kuyusunu kazıp etini yemekle meşgul.

Yazıklar olsun bu kadar nimetlere şükretmeyip nankörlük yapan kullara.

“Takdîr-i Hudâ, kuvve-i bâzû (pazı) ile dönmez / Bir şem’â ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez!”  Vazife-i İlahiye’ye karışmamak düsturumuz.

Vazifeye devam, kervan yürümekte.. köpekler istedi diye, küheylanlar ölmez!

Allah’ın (cc) da bir hesabı vardır.. her fiilinde hikmet vardır.. sizin şer zannettiğiniz olaylarda nice hikmetler vardır.. bize düşen, “kahrında hoş lütfün da hoş” diyerek sabır göstermektir.

Gün ola, harman ola, görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler, acizane fikrim bu. Cennet ucuz değil, cehennem de fuzuli değil. Yaşasın zalimler için cehennem!

“İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn” (“Biz Allah için varız ve Allah’a döneceğiz.” Bakara Sûresi: 156),

Rabbim inşaallah kardeşlerimizle, Efendimizin (s.a.v) Kevser Havuzu’nun başında buluşturur.

Allah, (cc) yar ve yardımcınız olsun.

Vesselam.

*Bu yazı Mücahit Kandemir ağabeyin sosyal medya hesabında yazdıklarından derlenmiştir.

Yunus Erdoğdu – yunuserdogdu@hotmail.com

Twitter: @erdogduy

Facebook: facebook.com/erdogduy

Exit mobile version