Merhaba

Merhaba…

Efendim merhaba diyerek başlıyorum bu ilkyazıma.

Selam, diyerek.

Esenlik, diyerek. Benden sana zarar gelmez, yani, merhaba diyerek…

Takvim Muharrem’i gösteriyor.

Yaratılış tarihinin, insanlık macerasının çok önemli hadiselerinin yıl dönümleriyle dolu Muharrem’i gösteriyor…

Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. Musa, Hz. İsa, Efendimiz (a.s.m)
gibi insanlık tarihinin büyüklerinin hayatlarındaki çok önemli sevinçlere işaret ediyor takvim…

Hicret’e işaret ediyor…

Bu sevinçlerin yanında bir hicrana, bir katliama, Kerbela’ya işaret ediyor…

İnsanlık tarihindeki bu sevinçler, acılar tek fert olarak insanın hayatında da harmanlanıyor.

Âdemoğullarının hayatlarındaki bu takvim her bir insanın hayatında da iç içe…

Acı ve sevinç…

İnsanlığın ikinci babası Hz. Nuh’un gemisinden bir aş da bu harmana bir işaretçi: Aşure…

Tufan sonrası gemidekilerin ve ya filodakilerin her birinin katkı sağlayarak harmanladığı bir tat aşure…

Farklı farklı yiyeceğin bir tadı oluşturması aşure…

Baklagillerin, çerezin, baharatın farklılıkları, bir tada, güzelliğe çevirmesi aşure…

Çıkışını Hz. Nuh’a dayandırmamızla birlikte yaygınlığını daha ziyade Anadolumuz’un geleneklerine borçlu olduğumuz bir tatlı aşure…

Zaten Şehr-i Nuh, Şırnak, Cudi Dağı da Anadolu da değil mi?…

Zaten Anadolu’muz bir mozaik, bir aşure değil mi?… Birliktelik ve beraberliğin en güzel örneklerinin sergilendiği bir diyar değimlidir orası?…

Evet, madem takvimle başladık… Yahudiliğin tarihinde, Hıristiyanlığın takviminde, İslam’ın yaratılışla iç içe tarihinde çok önemli hadiseler aşure zamanına denk geliyor. Çeşitli dinlerden, dillerden, inanışlardan insanların beraberce yaşadığı, farklı tadların bir aşure lezzeti oluşturduğu yerdir Anadolu…

Renklerin, seslerin, şarkıların farklılıkları bir güzelliğe, kimliğe dönüştürdüğü yerdir Anadolu…

Kerbela’nın acısını her insanıyla hisseden, acıyı bal eyleyen yerdir Anadolu…

Anaların konu komşuya, dosta düşmana aşure dağıttığı yerdir Anadolu…

İnsanlığın nice büyük evlatlarına Yahudilere, Hıristiyanlara buyurun burada size de bir sandalye vardır diyen bir yerdir Anadolu…

Fındığı, fasulyeyle, kayısıyla bir tasta sunabilen yerdir Anadolu…

Nohudu üzümle harman eden kâsedir Anadolu… Narla, tarçınla nakış nakış süs yapar aşuresine Anadolu kadını…

Buyurun dostlar buyurun diye Halil İbrahim sofrasına çağıranların yurdudur Anadolu…

Evet, Anadolu budur, Anadolu ruhu budur!

Bu ruhun püfür püfür estiği bir aşure sofrasına dostlarımızı, komşularımızı çağırmaya ne dersiniz?

Anadolu’yu, Anadolu’nun dışında da yaşamaya, yaşatmaya ne dersiniz?

Kapıdan buyur ederken, merhaba demeye ne dersiniz?…

İSMAİL BAHAR | UKRAYNAHABER.COM

Exit mobile version