Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna'daki savaşın birinci yılında Rusya'nın kayıpları.
Haberler

Dindar görünümlü yeni piyonlar…

Muhteşem soyumuz şanlı Osmanlı’nın bu coğrafyadan çekilmesinden sonra Müslüman kanı hiç kesilmedi. Buna mukabil bu coğrafyada, mevcut eğitim sistemi ve modernleşmenin rüzgarında yetişen nesillerin yıllarca anlayamayacağı, anlamayı bırakın kodlarını çözemeyeceği entrikalarında entrikasının oynanmasına da devam edilmektedir.

Bu hengâme içinde fikri yetersizliğimizden dolayı bu ülke üzerinde oynanan kanlı entrikaları anlayamamış, din anlamında ilgisi bilgisinden çok olan bizler de karşımızda haçlı orduları var gibi birbirimizle kavga ettirileceğiz.

Bir dini grubun ve cemaatin yaptığı en güzel hizmetleri baltalamaya çalışacağız. Harap olmuş, tarumar edilmiş, İslam sarayını tamirden kaçacağız. Hak namına çıktığımız yolda dine karşı samimiyetsizliğimizden dolayı en büyük handikabımız olarak batıla hizmet edeceğiz ama bunun farkında dahi olamayacağız.

Aynı kıbleye secde eden, aynı Kâbe’yi tavaf eden insanların birbirleri ile kavga ettirilmesi anlaşılır bir durum değildir.

Milyarlarca Müslüman aynı Kâbe’nin etrafında tavaf ederiz, bir karikatür ve kitaptan dolayı ortalığı velveleye veririz de, insanlığın iftihar tablosuna hakaret etme, saldırı cesaretini nereden geliyor diyerek bir nebze düşünmeyiz. Samimi olmadığımız için duygusal olarak tatmin olmayı en büyük hizmet kabul ederiz.

Anadolu insanı bin bir ümitle oy verir. Bir şeyler yapılması için üç dönemdir iktidar olunur ve ehl-i sünnet yolunda hizmet eden insanlar birbirleriyle kanlı bıçaklı yapılır. Beklentiye ve halk desteğine rağmen ülkenin önünü tıkayan engeller bir türlü aşılmaz. 20–30 yıl önceki manevi sorunlar hız kesmeden tartışılır.

Anadolu insanının kabuğunu kırmasını sağlayan dershaneler ya kapatılacak, ya kapatılacak denilir.

Özel üniversite kurma yetkisi vakıflara verilir, şirketlere verilmez. Şirketler neden üniversite açamaz, hala bir sorgulama yapılamaz.

İnsanlar İslami değerleri referans alma hatırına 10 yıl iktidar için bin bir ümitle oy verecek. Daha sonra da bazı hatalar yapıyorsun denildiğinde sen nasıl konuşursun, nasıl yazarsın diye aforoz etmeye çalışmak olur şey değildir.

Şu anki ortamda toplumsal temel problemlerle ilgilenilmekten ziyade tribünlere oynanmaya devam ediliyor. Tribünlerde bulunanlar olayların zahiri yönüne baktığı için ne güzel konuşuyor, nasıl da cevap veriyor, ülkenin problemini nasılda biliyor gibi cümlelerle vatandaş oyalanıyor.

Zahiri icraatlara memnun olanlar dışında asıl problemlere neşter vurmayı bekleyenlerin önerileri hiç bir şekilde dikkate alınmıyor. Çünkü iktidarın kodlarına hâkim olan, doğruyu söyleyenlere karşı Başbakan’ın yanında elli takla atarak nefisleri okşayan belirli plana göre çalışan derin kadrolar, yoğun gündemi olan Başbakan’ı farklı yönlere çekiyorlar.

Başbakan’da onurundan dolayı dik duran insanlardan ziyade kendi önünde elli takla atarak nefsini okşayan insanlara daha çok itimat ediyor.

2011 yılından beri devam eden Muhteşem Yüzyıl dizisinin izleyici anlamında tarihi değerleri küçük düşürmesinin hiç önemli olmadığını izlenme oranları gösteriyor. Başbakan 2 yıl sonra diziye tepki verdi. Dizinin kaldırılması bir yana tarihimize karşı duyarsızlığımızdan dolayı ciddi anlamda reklâmı oldu

Oysaki sayılamayacak kadar çok olan Muhteşem Yüzyıl profilinde ki diziler ve programlar bu ülkede asırlardır hız kesmeden devam eden beşinci kol faaliyetleridir. Bu programlar bu necip milleti tarihinden, manevi değerlerinden koparması için ve hiç değilse soğutması için yapılan sistemli faaliyetlerdir. Bu çalışmaların bir iki açıklama ve sert çıkışla durdurulması da mümkün değildir. Bence başbakan bu diziyi eleştireceği yerde doğru bir tarihin yazılması için talimat vermeli ve gerçek tarihimizi anlatan programları hazırlayacak, dizileri çekecek kadroların yetişmesi için zemin hazırlamalı idi. Samimi Müslümanlar bu alandan o denli çekilmiştir ki muhafazakâr insanların kurduğu kanallar dahi dizilerinde bu milletin manevi kodları ile uyuşmayan dizilere yer vermektedir.

Bu konuda kırgın kitleleri duygusal tatminden başka bir şey yapamayacağını düşündüğüm iktidar bir zamanlar tiyatrolar içinde aynı şeyi söylemişti.

Devlet Tiyatrolarında değişen ne var? Aynı zihniyet sadece dalları örselenmiş olarak çalışmalarına devam ediyor.

Bu ülke için faydalı olacak her şey söylemde kalmasına rağmen ŞİKE, MİT, ÖYM gibi kanunlar tepkiye rağmen jet hızı ile geçmişti. Ergenekon, KCK, PKK operasyonları istenen seviyede ilerlemedi. Ömrünün sonuna yaklaşmış kişilerin yargılanması ile bu yapıları çözdüğünü söyleyenler gaflet içindedirler.

Resmen Marksist bir örgütün siyasi kanadı olduğunu savunan BDP ile ilgili sürekli konuşuluyor ama dokunulamıyor. PKK’yı açılım sayesinde daha diri hale getirenlerin iktidarın yanında daha etkin poz vermeleri ise anlaşılır durum değildir. Sivil Anayasa çalışmaları, çalışma boyutunda devam ediyor.

Rahmetli Turgut Özal’ın her şeyi alabora etmesi gereken zehirlenme olayı akıllara durgunluk veren bir planla ile nasıl yumuşak şekilde geçiştiriliyor. Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi Turgut Özal’ı zehirleyen, evveliyatı Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini zehirlemeye kadar uzanan komite bu olayı asla çözemeyecek. Ben zehirlenme var denir, soruşturma bir konuda tıkanır diye yazmıştım. Anladım ki derin komite bende çok daha derin düşünmüş ve olayı rapor aşamasında kapatmayı kararlaştırmış.

Bana göre bu konu derin komitelerin uzantıları tarafından, devletin zirvesindekilere büyük bir planla anlatıldı. Özal öldü, ölenle ölünmüyor, devletiniz bakidir, şayet siz raporu Özal zehirlendi diye açıklarsanız, dünyada Türkiye Cumhuriyetinin itibarı zedelenir, bir Başbakan’ı iki bakanı idam ettiniz hala onun izlerini silemiyorsunuz, bir de halkın sevgisini kazanan Cumhurbaşkanını zehirleterek öldürttünüz, koruyamadınız sonucunu veren bir rapor yayınlarsanız, devletin itibarı biter. Onun için raporda ne şiş yansın, ne kebap yeter ki resmi açıklama devlet arşivlerine böyle girsin denilmiş olamaz mı? Devlet zirvesi de bu ikna yöntemini fedakârlık yaptıklarını zannederek devletin bekası daha önemli diye kabul etmezler mi? Millet olarak kol kırılsın ama yen içinde kalsın söyleminin hala kabul gördüğünü söyleyebiliriz.

Bizim geçmişimiz ferdin ülke için feda edildiği örnekler çoktur.

“1986′da Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral’ın TRT’de radyasyonlu çayı içip “Dinine, imanına inanan radyasyon var, demez.” Dediğini unutmak mümkün mü?

Nitekim 2007 yılında ortaya çıktı ki; bakanın açıklamasından sonra vatandaşa içirilen radyasyonlu çayı bırakın, Çankaya Köşkü’ne gönderilen çayda dahi, ODTÜ Kimya Bölümü Nükleer Laboratuarları’nda analiz edilmiş ve kilogram başına 5600 bekarel (aktivite dozu) radyasyon bulunmuştu.”

Bir çay olayında toplumsal infial olmaması için kamera önünde sözde radyasyonlu çay içerek 82 yaşına kadar yaşayanlar ve Çankaya’ya radyasyonlu çay gönderenlerin bulunduğu bu ülkede Özal’ın raporunu toplumsal infial olmaması için net olarak sunmamaları yadırganacak bir durum değildir.

Özal’ın zehirlenme olayında milletin normal zekasından daha derin çalışan komitenin uzantıları bu ülkenin ekonomik, kültürel sosyal vs her alanında çalışmaktadır.

Dine hizmet için farklı yöntemlerle çalışan hedefleri aynı olan insanların İslami yaşayış ve fedakarlık konusundaki samimiyetsizlikleri fırsat bilinerek birbirlerine düşman yapılmaktadır. Bu samimiyetsizler tarafından dünyanın dört bir yanına koşan bir camia içine ve sempatizanları arasına dahi fitne tohumları saçılmaya çalışılmaktadır.

Aslında dindar görünümlü bu samimiyetsizler için cezaevinde perişan haldeki HORBO en güzel örnektir. Yeni Müseylemelerin çıkması için elden gelen gayret gösterilmektedir. Her dönemde olduğu gibi yine geçer akçeler, kadın, para ve makamlardır. Dünyevi zevkten başka hiç bir kutsalı olmayan adamlar her dönem olduğu gibi bu dönemde de piyasaya sürülerek bu ülkeye hizmetten başka hiç bir gayesi olmayanlara leke sürme ve parçalama peşine düşürülmüşlerdir.

Küçük bir ışık görülen her yere saldırılmakta ve çeşitli ithamlarla aşk ve şevkleri kırılmaya çalışılmaktadır. Hiç bir çalışmayı küçümsemeyen bu kurşun asker dinde lakayt kadrolar, güçlü gördüğü insanların yanında biterek bu ülkeye ihanet çemberinin içinde yer almaktadırlar. Bir davayı temsil eden hareket ile ülkenin hiç bir problemini çözmeyen siyasi kadrolar karşı karşıya getirilmek istenmektedir.

Oysaki destek verilen bir siyasi hareketin eksiklikleri konusunda yazılar yazmak, uyarıda bulunmak beklentide olmak hata değildir. Sen vatandaştan oy bekleyeceksin normal olacak, vatandaş senden bir takım beklentiye girecek anormal olacak.

Bu oyun iktidarın etrafını saran gizli komitelerin hesabına çalıştığının farkında olmayan derin kadroların tuzağından başka bir şey değildir. O siyasi harekette, insanlar kendisine oy verdiler diye ülkenin her şeyi değildir. Vaat edilen temel problemlerin çözümü konusunda yapılan çalışmalar sorgulanamaz değildir.

Müslümanlar uyanık olmalıdır. Dini yaşayış anlamında samimi olanlar referans alınmalıdır. ,

Düşünen Müslüman’ın zaten yeteri kadar derdi vardır.

Ahlakımız tarumar olmuş, dinde lakayt hale gelmişiz, batıl dinlerin temsilcileri kadar dinimize sahip çıkamıyoruz, uluslar arası bir kriz anında darmadağınık haldeyiz, gerici, yobaz, terörist görüntüsünü üzerimizden atamıyoruz, modernleşmeye İslamiyet karşı gibi bir tablo çiziliyor.

Aynı dine inananların birbirlerine karşı düşman olmaları ülke aleyhine çalışan gizli komitelerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacaktır. Asırlardır boyunduruğu yerde olan bir dava için bizden daha hızlı koşanların hızlarını kesmeye hakkımız var mı?

Derin yapının dindar görünümlü samimiyetsiz piyonları her alanda iyi çalışsalar da şu an cezaevindeki perişan durumdaki HORBO’dan, şimdiden suratı şekil değiştirmeye başlamış KÖZ’ün, muvazeneyi kaybeden AOK’un, harem kuran HABAŞ’ın, şeytanın oyuncağı olan NUREV’in ve sayıları bunlarla sınırlı olmayan derin yapıların samimiyetsiz piyonlarının son durumlarından ders alınmalıdır. Allah kendisine karşı samimiyetsiz olanları erteliyor ama affetmiyor. Er geç cezalarını buluyorlar.

Dünya’da ve ülkemizde Müslümanların içinde bulunduğu siyasi ve sosyal durumu anlamamız için şu hikâyeyi okumanızın da faydalı olacağını tahmin ediyorum.

Padişah ölümcül hastalığa yakalanmış.

Ülkenin bütün hekimleri çare aramış, bulamamışlar. Derken Hekimin biri Hünkârım sizin hastalığınızın çaresi falan köyde yaşayan çocuğun kanındadır. Şayet siz çocuğu keserek kanını içerseniz, iyileşirsiniz. Yoksa öleceksiniz demiş. Padişah hemen adamlarını göndermiş, çobanlıkla geçimini sağlayan aileyi bulmuşlar. Padişahın adamları durumu çocuğun babasına anlatmışlar. Çocuğun babası çocuğu yüklü bir altına satmış. Fetva da alınmış. Çocuk kendisinin satıldığını, kesilerek kanının içirileceğini anlamış ve başlamış gülmeye. Sormuş sen nasıl bir çocuksun kesileceğini bildiğin halde gülüyorsun?

Çocuk padişahımız benim kanımı istiyor, kadı fetva verdi, babam beni para karşılığı sattı, siz de beni istemesem de zorla götüreceksiniz. Soruyorum?

Böyle bir acayip durum karşısında gülmekten başka ne yapılır.

Böyle entrikaların olduğu dünyada samimi uyarıları dikkate alarak, derin komitelerin planlarına aldırmadan, samimiyetsiz olarak ahkâm kesenlere ve güce takılmadan “Gül Devrinin Bülbülü” olmak için bildiğimiz yolda ilerleyeceğimizin bilinmesini istiyoruz…

NUMAN NUH | numannuh.com

Ukrayna Haber

Ukrayna'nın, ilk Türkçe haber sitesi.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

BU HABERLER YAZILIRKEN NE MİLYARDER SERMAYE SAHİPLERİNDEN, NE DE ÇIKAR ÇEVRELERİNDEN DESTEK ALMIYORUZ… LÜTFEN REKLAM ENGELLEYİCİYİ DEVRE DIŞI BIRAKARAK SİTEMİZDEKİ GERÇEK HABERCİLİĞE DESTEK OLUNUZ... BU REKLAMLARA TIKLAYARAK GAZETECİLERİN BAĞIMSIZ OLMASINA YARDIMCI OLUNUZ... BAŞKA GELİRİMİZ YOK. DESTEĞİNİZ İÇİN, TEŞEKKÜR EDERİZ. PAYPAL: [email protected]