Kötünün kötüsü

Bir hezimet daha yaşattı Türkiye A Milli futbol takımı bize. Bu hezimetin sonuçlarını ülke olarak yaşıyoruz.

Yaklaşık 80 milyon nüfuslu bir ülkenin, üstelik her alanda yatırımlar yaparken A Milli Futbol takımı seviyesinde bu kadar dibe vuruşu, diğer bir ifade ile `kötünün de kötüsü` noktasına varması ülke insanını hayal kırıklığına uğratıyor.

İçinden bir türlü çıkamadığımız ve daha da dibe vurduğumuz bu sahnenin “saha içi ve saha dışı” olmak üzere iki etmeni var. Ve ikinci etmen aslında ülkenin problemlerinin futbola yansımasının sonucu olarak vücut buluyor!

SAHA İÇİ

Kâğıt üzerinde Türk Milli Takımı, Çek Cumhuriyeti takımından çok daha etkili ve kaliteli duruyor. Yeşil zemin üzerinde de bu farkı çok rahat hissedebiliyor futbolseverler. Buna rağmen 15 dakikalık ilk devrenin sonları dışında, sıradan bir takım görüntüsü verdi milli takım ve öne geçmesine rağmen sahadan 2-1’lik skorla mağlup ayrıldı.

4-3-3 dizilişi ile sahaya çıkardı takımı Fatih Terim, ancak stoperde Mehmet Topal tercihi gereksizdi.

Yedek kulübesinde oturan Ersan Gülüm orjinal savunmacı iken, Mehmet tercihi savunmada hataları beraberinde getirdi. Nitekim alışılageldiği üzere yenilen ilk golde Mehmet Topal, adam adama savunması gereken Sivok`a kafa vuruşu şansı vererek hata yaptı. Bunun yanında çok formda ve bence Avrupa standartlarında, hatta çoğu zaman üzerinde, iki hücumcu beki bulunan Fatih Terim, Mehmet Topal`ı emniyet oyuncusu olarak ön liberoda kullansaydı daha doğru bir iş yapmış olurdu. Gökhan ve Caner`in ileri çıkışları hem daha etkili olur, hem de geri dönüş problemlerinde Mehmet Topal kademe açıklarını kapatabilirdi. Diğer bir yanlış tercih ise Oğuzhan Özyakup`un maça başlayan on bir içinde olmamasıydı. İnsan sormadan edemiyor; Selçuk İnan bu kadar formsuz iken, Oğuzhan ve Bilal Kısa neden tercih edilmez? Alper Potuk gibi, savruk olsa da, ileri ve dikine çabuk top taşıyabilen orta saha oyuncusu neden kadroya dahi çağrılmaz? Hem de bu kadar yavaş oynayan bir takım için ihtiyaç çok belirginken! Ya da Volkan Demirel`i “formsuzluğu nedeniyle” kadroya almadığını belirten Milli Takımlar Teknik Sorumlusu Fatih Terim, Selçuk İnan`ın formsuzluğunu görmüyor mu?

Fatih Terim`in taktiksek çeşitlilik uzmanı olmadığı birçok kişi tarafından söylenir, biraz fizik gücü ve biraz da yüksek motivasyon aşılaması ile hücum presi oyunu oynatır Fatih Terim. Milan Baros`un dün yaptığı açıklamalarda da değindiği üzere (doğruluğu ve gerçekliği tartışılır); Fatih Terim’in pek taktik konuşmadığı söylenir. Yüzde yüz doğru olmasa da kısmen doğruluğu olan açıklamalar. İşte bu doğrultuda, özellikle büyük takımlarımızın fiziksel düşüş yaşadığı bir dönemde, taktiksel bir akıl oyununa yönelmesi gerekir milli takımın. Artık `Allah ne verdiyse saldırın` tarzındaki futbol dönemi geride kalmıştır. Daha kompakt ve komple oyun tarzına dönüş zorunluluğu var, Fatih Terim bunu ne kadar benimser orası ayrı!

SAHA DIŞI

Milli Futbol takımımızın üzerindeki ölü toprak, ülkemizin sosyal yaşamı ile de doğru orantılı.

Aile gibi, toplumun en temel birimine kadar etki eden ayrışmanın yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Toplum katmanları ve unsurlarının ayrışması futbol dünyamıza da büyük bir tesirle yansımış gözüküyor. Statlar dolmuyor, spor siyasete malzeme edilirken; siyaset unsurları da spora müdahil oluyor. Bununla ilişkili olarak ise ne milli takim oyuncuları, ne federasyon yöneticileri ve teknik kadro, ne medya, ne kulüpler ne de taraftarlarda bir milli takım, daha doğrusu “Milli Birliktelik” havası yok! Düşünün ki Milli Takımlar Teknik Sorumlusu, bütün bu yaşananlar içerisinde medya mensuplarına adeta ‘racon’ keser tarzda yüklendikçe yükleniyor! Haklı ya da haksız, fakat bu tarz bir çıkışa sebep olan konu  “Bir milli takım oyuncusunun, diğer iki milli takım oyuncusunun ağzına silah dayayıp tehdit ettiği” iddiası! Sözün bittiği yer de burası aslen!

SERHAT KILIÇ | UKRAYNA HABER – [email protected] @serhat5407