Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Ukrayna'daki savaşın birinci yılında Rusya'nın kayıpları.
Haberler

Lamı Cimi Yok, Dağa Çıkardım!

Hayatın olağan akışı içerisinde karşılaştığınız olayların bazılarını önemserken bazılarını önemsemediğiniz olur. Toplumun etkilenme durumunu da, konuşanın kimliği belirler.

Her söylenene Akif ‘in dediği gibi “Adam aldırmada geç git diyemezsiniz.” Aldırmanız gerekir zira bu gibi olaylar bir kıvılcım olarak bazen ülkeyi sarabilir. Bu topraklar üzerinde yaşıyorsunuz, ekmeğini yiyorsunuz, havasını teneffüs ediyorsunuz. Vatansızlığın ne kadar büyük bir felaket olduğunu en iyi anlatan Çerkez hikâyelerinden biliyorsunuz. Vatansızlığı tatmadan önce bu vatanın kilit noktaları, şimdilik azda olsa keyifleri kaçan, kriptoların elinde olsada geleceğin ümitleri ile Necip Fazıl’ın dediği gibi “Yarın elbet bizim elbet bizimdir. Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir” diyerek son bir kez daha yaşanacak Gül Devri’nin hatırına sade bir vatandaşta olsanız ,bu ülkeye sahip çıkmamız gerekiyor. Sahip çıkmak için çok bir şey yapmanıza da gerek yok. Milli ve manevi değerlerimize sahip çıkalım, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere alet olup, bu ülkede yıkım adına çalışanlara ödün vermeyelim, toplumun içinde bir karınca gibi çalışan “Yarın ki Türkiye’nin Kurucularını” ürkütmeyelim yetecektir. Hamasi nutuklarla değil sabır ve samimi çalışma ile hedefe ulaşılacaktır.

Kutlu bir geleceğin hülyalarını kurarken maalesef “Adam aldırma da geç git.” Diyemeyeceğimiz söylemler bu gök kubbenin altında edilmeye devam ediyor. Mevlana gibi sözü söyleyenlere ve söze bakıyorsunuz ikilem içinde merakınız giderilmiyor.

Yanlış anlaşıldım, kendi adıma görüştüm gibi yorumlar yapılsa da bu vukuatlar, PKK’nın siyasi kanadı ve dağdaki teröristlerle gerillalarımız diye kucaklaşanların dağa çıkmalarına hak verenlerin ilk vukuatı değildir.

Bir zamanlar cezaevlerinde olduğu halde milletvekili seçtirilenleri kastederek ‘‘Bugün gazeteci milletvekili arkadaşımız var içeride. Her zaman söylüyorum, milletvekilinin yeri parlamentodur. İçerideyken seçilmiş olması onun derhal tahliye edilmesini gerektirir. Dün “Bunun lamı, cimi yok” diyerek Ergenekon tutuklularına  gül dağıtanlar şimdi de işi o kadar ileri götürdüler ki 17 yaşında iken cezaevlerinde işkence gördüğünü söyleyenlerin dağa çıkmasına hak verecek yerde, arkadaş o yaşlarda cezaevinde işin ne idi, senin elinde bu milletin fidan gibi evlatlarının kanı var diye sorma zahmetinde bulunmadan sizin  yerinizde   olsam bende dağa çıkardım  sonucunu çıkaracak ”Ben de aklıma gelse dağa çıkardım.” Demesi sorgulanmalıdır.

Bu düşüncenin kendilerine yeşil ışık yaktığını düşünenler işi  ileri götürerek “Sadece beni düşünme, KCK tutukluları, köyleri boşaltılanlar ve cezaevlerinde mağdur edilenlerle de empati kur.” Demişlerdir.

Cezaevinde baskıdan dolayı devlete baş kaldıran bölücülere  hak veren cümleyi kullananlar, yarın, empati kurarak “Sayın Öcalan hapiste tek başına kalıyor, yaşam şartlarını düzeltmeniz yetmez, tahliye edin, ev hapsi verin, onun Kürt halkı için verdiği mücadeleyi, O’nun yerinde olsam bende verirdim, O’na da hak veriyorum.” Derlerse şaşmayın.

Çünkü zaman gösteriyor ki dün, eline kan değmediği halde cezaevinde bulunan milletvekillilerine “Lamı cimi yok” tahliye edilsinler diyenler. Bu gün elinde bu milletin gencecik evlatlarının kanı olanları, ülkeyi bıçak gibi bölmek isteyenleri söylemleri ile cesaretlendirmektedirler.

Gelecekte bu düşüncenin son durağının insani özellikleri ön plana çıkartılarak geçmişi unutturulacak “Terörist başı” olmayacağını kimse söyleyemez. “Ben de aklıma gelse dağa çıkardım” söylemi ağızdan çıktıktan sonra sözü söyleyen, başbakan ve diğerleri tarafından toplanmaya çalışılsa da bu söylemin altında yatan zihniyetin sorgulanması gerekir.Bu söylem temeli olmayan bir söylem olsa idi çok defa söylenmiş olurdu.Herhalde söylendikten sonra temsil edilen  güçlü liderin partisinde bunu söyledim denilemez.

Bana göre bu ülkenin Başbakan Yardımcısının farkında olmadan kullandığını zannetmediğim PKK’lıları cesaretlendiren söylemi, Anadolu’da devlet görevlilerinden baskı gören herkesin dağa çıkması mı gerekir sorusunu gündeme getirmiştir. Otoriter yönetimin hâkim olduğu bu ülkede devlet yetkililerinden baskı görmeyen mi var ki cezaevinde baskı görenlerin dağa çıkmasını haklı gösteriliyor.

Her ne kadar demokratik olsak ta otoritenin olduğu bu ülkede, bireye baskılar çocuk doğunca başlamıyor mu?

Şimdilik azalmaya başlasa da ilkokuldan itibaren okulda öğretmenden, Kur-an Kursu’nda imamdan, askere gittiğinde komutandan, evlendiğinde kocasından fiziki ve psikolojik şiddet görmeyen kaç kişi vardır.

İşi biraz daha ileri götürelim.

Karakola bir ifade için gittiğinde, ayaklarına asker botu ile vurulmayan kaç kişi vardır. Yolda trafik çevirmesinde trafik polisine biraz geç ehliyet ve ruhsatı gösterdiği için ceza yazmak için kusur bulunmayan yok mudur?

Cezaevlerine gripte hoş geldin dayağı yiyen, dayaktan hayatını kaybeden, suçsuz günahsız aylarca, yıllarca hapiste yatan, haklı olduğu halde haksız duruma düşürülenler yok mudur? Makamlara kapıyı tıklatmadan veya ceketsiz girdiğinde, tepki görenler  yok mudur?

Millet olarak belirli makamlarda bulunanların kendilerini halkın üzerinde gördüğü bir ülkede baskı görmedim diyen insan sayısı sadece baskı yapanlarla sınırlıdır.

Milletvekili olan birinin cezaevinde gördüğü işkenceden dolayı dağa çıktığı için hak verenler  gibi olaylara bakacak olursak 73 milyon nüfusa sahip bu ülkede dağa çıkmayan adamın kalmaması gerekirdi. Bu topraklarda yaşayan her sıradan insan gibi devlet ve maneviyat âleminde iz bırakanlarda işkence görmüşler, baskılara maruz kalmışlardır, onlarında mı dağa çıkarak devlet, millet düşmanı olması,bu milletin gencecik evlatlarının kanlarına girmesi gerekirdi.

Mesela geçmişte;

Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında veyahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir cani gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım… Defalarca zehirlendim… dediği halde, devlete isyana destek isteyen Şeyh Said’e asırlardan beri İslam’ın bayraktarı olan bu milletin evlatlarına kılıç çekilmez diyenler ve sevenleri de mi dağa çıkmalı idi?

Tabutluklarda işkence gören, elektrik verilenler, tırnakları sökülen görmediği işkence kalmayanlar hapishanelerde ömür tüketenlerde mi dağa çıkmalı idi?

Mamak cezaevinde “Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum. Durun kapanmayın pencerelerim. Güneşimi kapatmayın. Beton çok soğuk, üşüyorum.”diye şiirler yazan, hücrelerde tek dal maydanoza bakarak gözlerini koruyanlarda mı dağa çıkmalı idi?

Ankara Emniyet sarayının altınca katında ve Mamak zindanlarında gördüğü işkencelerden dolayı kulaklarını, uzuvlarını ve erkekliğini kaybedenlerde mi dağa çıkmalı idi?

Her gün vatan hasreti ile içi yanan ve ülkesinin her İl’inden getirdiği topraklarla vatan hasreti giderenler, ülkemin bir karış toprağını hiç bir şeye değişmem diyenler ve sevenleri de mi  dağa çıkmayı mı tercih etse idi.

28 Şubat sürecinde postmodern darbe ile iktidarı elinden alınan ve askerlerle yapmış olduğu toplantıdan çıktığında elbisesi ter içinde kalanlar, kurduğu partiler bir bir kapatılanlar ve sevenleri, bu ülkenin askerine polisine kurşun mu sıkması gerekir di?

Bir şiir için aylarca cezaevinde yatanlar zamanını beklemeden demokratik yollardan bu ülkeye hizmet etmeyi değil de dağa çıkmayı mı tercih etmeli idiler.

Kriptolar tarafından eline bulaştırılan zehirle veya camilerde öldürülen manevi dinamikler milyonlarca sevenine vasiyet olarak beni öldürdüler sizde dağa çıkın intikamımı alın mı demeli idi?

Bu ülkede Kuran-ı Kerim bilmeyen kalmayacak endişesi içinde evlatlarım sizlere Kuran-ı Kerim okumayı öğreteyim de siz bu millete Kur-an okumayı öğretirsiniz diyerek çalışanlar da mı sevenlerine dağlara çıkın demeli idi?

Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.

Bu ülkede devleti temsil edenlerden görülen şiddet bahane edilerek dağa çıkılsa idi, kimse kalmayacak, bu yazının müellifi dâhil dağlarda olacaktık. İnsanları dağa çıkacak duruma getiren insanların gayesi birlik ve beraberliği bozup, ilerlemesine engel olmaktır. Yoksa samimi bir vatandaşın  ağzı oruçlu bir Kürt vatandaşın karnına basılarak, bağırsaklarını dışarı çıkarılarak öldürülmesine, köylerin yakılıp yıkılıp, insanlara dışkı yedirilmesine destek vermesi mümkün değildir.

Güneydoğu’da insanlara işkence yaparak dağa çıkmaları için zemin hazırlayanlar, yakınlarını öldürüp, asker öldürdü diye propaganda yapanlar, PKK’nın taban bulmasını sağlayan kökü dışarıda olan uzantıların elemanlarıdır.

Nasıl ki bin bir işkence gördüğü için dağa çıkmayanlar ülkenin Üniter yapısına milli ve manevi değerlerine sahip çıkanlar olmuşsa, şu an dağa çıkanlarda ülkeyi bölmek ve parçalamak için dağa çıkmışlardır.

Onlar aslında güneydoğu halkı üzerinde kendi adamları sayesinde her birimde baskıyı yaygınlaştırarak daha geniş tabana yayılmayı hedeflemektedirler.PKK’nın lider kadrosunun yolunun geçtiği, işkencenin merkezi olarak gösterilen Diyarbakır cezaevinde geçmişte sistemli bir işkence yapılmamış olsa idi PKK bu kadar taban bulamazdı.

Güneydoğu’da vatandaşa devlet görevlilerinin yaptığı işkencenin bu oyunun kurucuları kriptolar tarafından belirli bir planın parçası olarak yapıldığı için işkence ve  baskı görenlerin  dağa çıkmasını da haklı görmüyorum.

Lamı Cimi Yok diyerek Ergenekon zanlısı milletvekillerine destek verenler, daha sonra toparlamaya çalışsalar da şimdide dağa çıkan teröristlere psikolojik destek vererek milletin hafızasında iz bırakmışlardır. Belagat ustası  aynı ismin ”Merhum Turgut Özal mutlaka zehirlenmiştir diyenler bana göre yanlış söylüyor. ’Zehirlenmemiştir’ diye kesin bir hükme varanlar da doğru söylememiş olabilir. Ama bu meseleyi bir yerde kapatmak da lazım. Ona daha fazla eziyet etmemek gerekiyor. Bence Adli Tıp’ın bu raporuyla artık bu meselenin tarihe havale edilmesinin yeridir” cümlesini kullanması, yoğun gündem arasında boğulsa da dağa çıkmak ve lamı cimi yoktan daha önemli aynı kapıya çıkan cümlelerdir.

Bir zamanlar bir alışveriş merkezinde Bölücü başı Abdullah Öcalan’ın Avukatları ile tam aydınlanmayan bireysel görüşme yaptıktan sonra yok efendim gazeteci kimliğim ile şahsi olarak görüştüm, sözcü falan değilim  diyerek  panikleyip özür üzerine özür dileyenler  ile  yok efendim ‘herkes dağa çıksın’ anlamında bir söz  kullanmadım, o dönem baskılarını gündeme getirdim diye panikleyenlerin  kapısı aynı noktaya çıkmaktadır.

Nasıl Öcalan’ın avukatları ile yapılan görüşme Öcalan’ın açıklaması ile tamamlanmış” Tabii biz hiçbir zaman kendilerinin varlığını inkâr etmedik, onlardan da bizi inkâr etmemelerini bekleriz. Hem kendileri hem biz, gerek Türkiye’de gerek Ortadoğu’da önemli aktörleriz” diyerek iki önemli güç algısı oluşturdu ise yetkili ağızların birinden çıkan “bende aklıma gelse dağa çıkardım” söylemi de dağa çıkanları psikolojik olarak rahatlatmış ve kendilerinin haklı olduklarına inandırılmıştır.

Herkes konumuna göre konuştuğuna dikkat etmelidir. İki önemli isim tarafından yapılan ve sonrada tepki alınca  yok biz öyle şey demedik, yanlış anlaşıldık ile açıklanan  söylemlerin ayrıntısı zirveye ve tabana verdiği mesaj, küpün içinde ne varsa kritik dönemde dışına sızdığını gösteriyor.

PKK, Ergenekon ve Özal konusundaki açıklamaları ile  ezber bozan  tahmin ettiğiniz bu iki ismi izlemeye devam edin. Adam aldırmada geç diyemeyeceğim söylemlerle ilgili yanılmayı ne kadar çok isterim.

NUMAN NUH | numannuh.com

Ukrayna Haber

Ukrayna'nın, ilk Türkçe haber sitesi.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu
Ukrayna Savaşı Sayılarla
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

BU HABERLER YAZILIRKEN NE MİLYARDER SERMAYE SAHİPLERİNDEN, NE DE ÇIKAR ÇEVRELERİNDEN DESTEK ALMIYORUZ… LÜTFEN REKLAM ENGELLEYİCİYİ DEVRE DIŞI BIRAKARAK SİTEMİZDEKİ GERÇEK HABERCİLİĞE DESTEK OLUNUZ... BU REKLAMLARA TIKLAYARAK GAZETECİLERİN BAĞIMSIZ OLMASINA YARDIMCI OLUNUZ... BAŞKA GELİRİMİZ YOK. DESTEĞİNİZ İÇİN, TEŞEKKÜR EDERİZ. PAYPAL: [email protected]